Kategoriler
Aktüel

İnsanoğlunun ay macerasının az bilinen 10 gerçeği

Amerikalı astronotlar Neil Armstrong ve Edwin Aldrin’in Apollo 11 ile aya ayak basıp basmadığı yıllardır dünya çapında polemik konusu olurken Craig Nelson, insanoğlunun aya ilk ayak basışını yazdığı kitabında detaylı bir şekilde anlattı.

İşte Apollo 11 ay macerası hakkında az bilinen 10 gerçek:

Apollo’nun Satürn roketleri, 45 kiloluk bir bombayı 5 km uzaklığa fırlatabilmek için yeterli yakıta sahipti. NASA, kalkışta bunların patlama olasılığını inkar etti. Ancak NASA, uzay aracının kalkışını izlemeye gelen VIP misafirlerini fırlatma rampasından 5,6 kilometre uzağa yerleştirdi.

Apollo’da kullanılan bilgisayarların kapasitesi günümüzdeki cep telefonlarından bile daha az işlem gücüne sahip.

Apollo 11’in hidrojen gazlı filtreleri çalışmadı. Bu arada, astronotların sıfır yerçekiminde nasıl tuvalet yapacakları hesaplanmadı. Uzayda büyük tuvaleti yapmak çok zordu, hiç yoktan bir astronot ishalden korunmaları için tüm görevini anti-ishal ilacı için harcadı.
NASA tarafından HD formatından yeniden yayınlanan ‘Ayın fethi’ görüntülerini izlemek için tıklayın

Apollo 11’in ay kapsülü Eagle yörüngeden ayrıldığında kabinin basıncı tümüyle boşaltılmamıştı. Bu da ufak çaplı bir patlamaya sebep oldu.

Astronot Neil Armstrong, Eagle’ı ay yüzeyine indirene kadar neredeyse yakıtın tamanını kullandı. Görev kontroldeki birçok kişi onun kaza yapabileceği konusunda endişelendiler. Apollo’nun mühendisi Milton Silveira görevi devraldı. Silveira’nın testleri, Eagle’ın yüzeye inene ve kalan itici gazı yakana kadar küçük bir değişiklik olduğunu, egzoz gazının roketin içine geri fışkırtıldığını gösterdi.

İnsanlık için küçük bir adım olan bu olay, aslında küçük değildi. Armstrong ay modülünü amortisörleri sıkıştırılmadan oldukça yumuşak bir şekilde yüzeye indirdi. bu yumuşak iniş, Eagle’ın merdiveni ile ay yüzeyi arasında 1 metre fark oluşmasına sebep oldu.

Ay yüzeyinde, Edvin Aldrin de Armstrong’ a katıldığında Eagle’ın kapısının açık kaldığından enin olmaları gerekiyordu, çünkü aracın dışında kapı kolu yoktu.

NASA’nın çalışmaları, ay toprağının yumuşak olduğunu iddia ediyordu, ancak Aldrin ve Armstrong, yüzeyin sert kaya üzerinde pudramsı ince bir toz tabakası olduğunu fark ettiler. Bayrak direğini zeminde 5-10 cm derinliğe zor da olsa saplamayı başardılar, yayın için filme çektiler ve kazayla devrilmemesi için dua ettiler.

Bayrak Sears şirketi tarafından yapıldı, ancak NASA bu bilgiyi onaylamayı reddetti. Çünkü, onlar başka bir şirketin isminin böylesi önemli bir olayda geçmesini istemedi.

Uzay elbisenin iç yüzeyi yani hava sızdırmaz astarı astronotların vücudunu Dünya’dakine benzer basınçta tutmaya yarıyordu. Geminin bilgisayarının ROM (Read Only Memory) çipleri orta yaşlı kadınlar tarafından elle yapıldı. (Vasfiye Özcanbaz)

NASA tarafından HD formatından yayınlanan ‘Ayın fethi’ görüntüleri…

Kategoriler
Aktüel

NASA’nın Mars’daki en büyük yardımcısı ‘su keleri’ olacak

NASA biyologları, hafifliğin etkisini araştırmak için uzaya su keleri ve kertenkele gönderiyorlar.

Bu çalışma Mars’a seyahat gibi insanları etkileyebilecek uzun süreli yolculukların nasıl olacağını ortaya çıkaracak.

BBC Focus dergisinde yayınlanan habere göre, uzayda yaşanan kemik kaybı gibi bazı etkiler zaten biliniyordu. California’da NASA’nın Ames Araştırma Merkezi’nden Dr. Eduardo Almeida’nın temel kaygısı da bu. Ağırsızlıkla vücutlarının nasıl başa çıktığını görmek için uzaya geçko (sıcak memleketlere mahsus ufak bir kertenkele) ve su kelerleri gönderen Almeida, “Su kelerleri suda yaşıyor ve doğal olarak batmıyorlar, yüzebiliyorlar. Bu hayvanların karada yaşayanlar gibi kemik kaybına uğramayacağını varsayıyoruz” dedi.

Öte yandan Geçkolar ideal test hayvanları, çünkü su kelerleri gibi kertenkele şeklindeki vücuduyla onlar da soğuk kanlılar. Ancak geçkolar, insanlar gibi karada yaşıyor. Dünya yörüngesinde geçirdikleri iki haftadan sonra sadece geçkolar, kemik kaybına maruz kaldı. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Blog

Ne kadar vergi, o kadar emisyon!

NASA’nın geçtiğimiz yıllarda açıkladığı hava kirliğine ilişkin uydu haritalarını incelendiğimizde, son 10 yılda dünyada kirlilik azalırken İstanbul’da yüzde 50 oranında arttığı net bir şekilde gördük.

Peki, gelişmiş batı şehirlerindeki kirlilik oranları azalırken, ülkemizin en büyük şehirlerinin hava kalitesinin düşüşün sebebi ne? Bu sebepler arasında sabah erken ve akşam geç saatlerde yaydıkları dumanların kendilerini ele verdiği sokak aralarındaki küçük sanayi kuruluşları ile son zamanlarda sayılarında artış gösteren ısınma ihtiyacı doğalgaz haricindeki katı yakıt türleriyle karşılanan konutları da sayabiliriz. Ancak en önemli etkenlerden birinin motorlu taşıtlar olduğu kuşku götürmez bir gerçek.

HAVA KALİTESİ GÖZLE GÖRÜLÜR ŞEKİLDE DÜŞÜYOR

NASA’nın araştırmasını kapsayan ilk tarih olan, geceleri otomobilime park yeri bulmak için 2-3 sokak dolaşmak zorunda olmadığım dönemlerden olan 2004 yılında Türkiye’deki motorlu taşıt sayısının 10 milyon 236 bin adet olduğunu kayıtlardan görebiliyoruz. Yani bugünle karşılaştırdığımızda tam 8 milyon 600 bin adet daha az. Otomobil satış rakamları ülkemizde olduğu gibi dünya genelinde sürekli artış halinde. Fakat solunabilir hava kalitesi iyileşen gelişmiş ülkelerde, özellikle son yıllarda doğa dostu araçların satış rakamlarında çok ciddi artışlar yaşanıyor. Bunu sağlamak için de birçok ülkesinin elini taşın altına koymaktan geri kalmadığını, gerekli teşvik ve kolaylıkları sağladıklarını küçük bir araştırma yaptıktan sonra herkes görebilir.

ÇEVRECİ OTOMOBİLE TEŞVİK YOK

Dünyanın pek çok ülkesinde, elektrikli ve hibrit araçların satışını teşvik etmek için önemli oranlarda vergi indirimi, hatta “sıfır vergi” imkanı mevcut. Bunun yanı sıra Avrupa’nın bazı büyük kentlerinde çevreci araçları kullananlara sağlanan, şehir içinde bazı ücretli yollara her hangi bir bedel ödemeden girip çıkabilme, park ayrıcalıkları, ücretsiz şarj istasyonları gibi ilave imkanlarla bu otomobiller daha da cazip kılınmaya çalışılıyor. Hükümet desteğini ve teşvikleri arkasına alan bu araçların yaygınlaşması tek başına bir sebep olamaz mutlaka ama Batılılar belki de bunun karşılığını eskisine göre daha temiz bir şehirde yaşayarak alıyor.

ELEKTRİKLİ OTOMOBİL İÇİN ALT YAPI OLUŞMADI

Elektrikli otomobillere ülkemizde de teşvik mevcut. ÖTV’de motor gücüne bağlı olarak yüzde 3 ila yüzde 15 oranları arasında değişen kademeli indirimler mevcut. Ancak bu indirim tek başına elektrikli otomobillerin satışını ivme vermek için yeterli değil. Refah seviyesi ve geliri bizden kat kat üstün olan Avrupalıya göre elektrikli araçlara daha pahalıya ulaşabilmemiz bir kenara dursun, hızlı şarj istasyonlarının yaygınlaşmaması zaten menzili çok fazla yeterli olmayan elektrikli araçların önündeki yıllardır giderilemeyen en büyük sıkıntı. Bir yılda ancak parmakla sayılabilecek kadar az kişinin satın aldığı elektrikli araçların akülerini doldurabilmek için evde veya iş yerindeki garajında elektrik prizi uzun saatler harcamanın çoğu kimseye cazip gelmediği de aşikâr.

ÖTV İNDİRİMİ BİR YANA FİYATLARI ADETA SERVET DEĞERİNDE

Şehir içi dur-kalk trafiğinde elektrikli motoru ile hareket ederek, bu esnada yakıt tasarrufu yapan ve çevreye zararlı gazlar yaymayan hibrit araçlardaki tablo ise ülkemizde daha vahim. Bu otomobillerin ÖTV ve MTV’den muaf tutulması bir yana üst vergi diliminde yer aldığı için adeta bir servet fiyatına satılıyor. Orta ve alt segmentlerde yer alan iki hibrit modelden biri olan Toyota Prius Almanya’da 26 bin 800 Euro’ya satılırken, Türkiye’de fiyatı 52 bin Euro’ya yükseliyor. B segmentinde yer alan Yaris hibrit ise neredeyse orta donanım seviyesine sahip C segmenti fiyatına satılıyor.

GENİZ YANIĞINA DEVAM!

İstanbul’da artık sabahın çok erken saatlerinde bile trafik yoğunluğunun yaşandığı günümüzde çevreci taşıtlara devlet teşviği, konutlara doğalgaza indiriminin yanı sıra, yollarımızda egzozundan zehir saçan taşıtlara ve bacasından zehir saçan işletmelere ciddi bir çevre denetimi gelmediği sürece büyük şehirlerimizde rahatça soluyabileceğimiz bir hava bulmak, genzimiz yanmadan dolaşmak hatıralarımızda kalacağa benziyor. (Aydın Özcanbaz)

Kategoriler
Blog

Çok reklam gelişmeler bunlar!

Star Wars serisinin yedinci filminin vizyona girmesine saatler kala, NASA tarafından filmdeki hayali 8 gezegenin benzerlerinin keşfedildiği açıklandı.

NASA Jet Tahriki Laboratuvarı’nın internet sitesinde gündeme getirdiği konu aklıma ister istemez şu soruyu getirdi: NASA ile Hollywood birlikte mi çalışıyor, yoksa gök bilimciler gündeme gelmek için Hollywood’u mu kullanıyor? Vizyona girecek popüleritesi yüksek bazı filmlerden önce bu tarz açıklamaların yapılması ister istemez beni bu durumu sorgulamaya sevk etti.

15 yıllık çalışmada Samanyolu Galaksisi içinde filmde adı geçen ‘hayali’ Tatooine, Hoth, Coruscant, Bespin, Mustafar, Kamino, Endor ve Alderaan gezegenlerinin benzerlerinin, ‘Star Wars: Güç Uyanıyor’ filminden hemen önce açıklaması bana ikinci şıkkı geçerli diyor.

Ancak, Mars’a göreve gönderilen bir astronotun şiddetli bir fırtına sonrası öldü sanılarak ekibi tarafından terk edilmesi ve elindeki sınırlı imkanlarla Kızıl Gezegen’den kurtulma hikayesini anlatan ‘The Martian’ filmi öncesi yaşanan çok önemli gelişmeyi göz ardı edemeden de geçemedim.

Filmin vizyona giriş tariş tarihi olan 2 Ekim’den sadece üç gün önce Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, ‘Mars’ta tuzlu su akıntıları bulduğunu’ açıkladı. Dünya çapında büyük ses getiren bu olayla birlikte Mars gezeninde yaşamanın mümkün olduğunu tartışmaları sürerken, bir yandan da televizyonlarda ‘The Martian’ yani Marslı filminin fragmanları izledik. NASA’nın adeta bedavaya reklamını yaptığını düşünmeme sebep olan Ridley Scott’ın yönettiği, başrollerini Matt Damon ve Jessica Chastain’ın paylaştığı film dünya çapında 589 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.

Zamanlaması diğerleri kadar dikkat çekmese de muhteşem dünya manzarasının eşlik ettiği ‘Gravity’ (Yerçekimi) filmini bunların arasında sayabilirim. Başrolde George Clooney, Sandra Bullock ve Ed Harris gibi dünyaca ünlü aktörlerin oynadığı filmin vizyona girdiği 4 Ekim 2013 tarihinden yine hemen bir kaç gün önce NASA’nın yayınladığı bir simülasyon gündemde yerini aldı. Küresel ısınmanın önümüzdeki 87 yıl dünya üzerindeki etkisini gösteren simülasyonda atmosfer sıcaklığındaki artışın canlı yaşantısı üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne serdi.

Dünya yörüngesindeki bir uyduda meydana gelen bir trajedi ve yaşanan türlü maceraların ardından oksijeni tükenmek üzereyken dünyaya dönmeyi başarabilen bir astronotun hikayesini anlatan Gravity, insanoğlunun uzayı bir çöplüğe dönüştürdüğü ve ne olursa olsun yaşayabilmek için dünyaya ihtiyacımız olduğu mesajları veriyor. 100 milyon dolara mal olan filmin dünya çapındaki hasılatı ise 723 milyon dolar olarak kayıtlara geçmişti. (Aydın Özcanbaz)

https://www.youtube.com/watch?v=jpIJzI5hIWg

Kategoriler
Otomobil

Bu otomobiller sizi uçuracak!

Bugüne kadar bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz uçan arabalar artık gerçek oluyor. Saatlerce sıkışık trafikte beklemek yerine arabanızla uçarak eve erkenden gidebileceksiniz.

NASA sıradan halkın kullanabileceği, kullanılması otomobiller kadar kolay olan küçük ve maddi bakımdan karşılanabilir uçaklarla ilgili bir araştırma programı hazırladı.

Şimdilerde birkaç şirketin çift kullanımlı arabalar üzerinde çalıştığını belirten uzmanlar, bunların onlarca yıl birçok nedenden dolayı atıl kaldığını ve ticari başarıya ulaşamadığını ifade ettiler. Fakat tasarımdaki yenilikler, hafif malzemeler, elektronik uçuş yardımı ve yeni hükümet kuralları bu araçların havalanmasının yolunu açtı.

Icon A5: Hem karada hem de suda gidebilen araç, aslında bir hava aracı değil. Fakat, siz onu uçan kara aracı şeklinde düşünebilirsiniz. Amerikalı mucit Kirk Hawkins tarafından geliştirilen uçak hem havada hem de bir jet ski gibi suda (amfibik) gidebiliyor. Karadan kalkıp suya inebiliyor veya tam tersi sudan kalkıp karaya inebiliyor. Ayrıca kanatları katlanabilen uçak otomobil garajında saklanabiliyor. Bir depo yani 75 litre benzinle 550 kilometre uçabilen A5’in hızı ise saatte 193 kilometre. Sadece 2 araba büyüklüğündeki uçak, 6.7 metre uzunluğunda ve 650 kiloluk ağırlığıyla bir arabadan hafif. 2011 yılının sonbaharında teslimatına başlanacak aracın fiyatı 140 bin dolar.

LaBiche Aerospace’in kurucusu Mitchell LaBiche’nin 1980’lerden beri üzerinde çalıştığı proje FSC-1, uçaktan otomobile dönüşümünü tek tuşla, otomatik olarak gerçekleştiren ilk uçan otomobildir. Kanatlarını topladıktan sonra sıradan bir otomobil gibi görünen aracın en büyük sorunu hem pilot hem sürücü ehliyeti gerektirmesidir. 5 koltuklu, tek motorlu uçan otomobil, havada saatte 483 kilometre ve karada 290 kilometre yol yapabiliyor. Aracın tahmini maliyeti 175 bin dolardır.

DARPA (ABD Savunma Bakanlığı İleri Araştırma Projeleri Ajansı) Project Transformer (TX): Aracın henüz tam olarak beğenilen bir tasarıma sahip olmadığını söyleyen DARPA’nın yetkilileri, dikey kalkışlara ve inişlere izin vermek için taşıyıcı kanatları ve güdümlü, kanallı fan motorları olan bir şey tasarlıyorlar. Ayrıca 4 kişilik olması planlanan araç uçabiliyor. Karayolunda manuel olarak SUV gibi sürülebilecek olan aracın yer ve uçuş modları arasında hızlı bir yapılanma olacak. Dikey kalkış ve inişleri başarıyla tamamlayacak. Hızı ise hafif uçaklarınkine eşit olacak.

Parajet Skycar: ‘Ram-Air Wing’ teknolojisi sayesinde hem karada hem de havada gidebilen aracın 2010 yılının sonlarına doğru piyasaya çıkması bekleniyor. 3 bin metreye kadar yükselebilen ve saatte 160 kilometre hızla uçabilen Skycar, 200 metre mesafeden kalkış yapabiliyor. Acil durumlar için ise sigorta olarak bir dahili paraşütü bulunan uçan araba karada da saatte 225 kilometre hıza ulaşabiliyor. Test aşamasından başarıyla çıkan ve yaklaşık 13 bin kilometre yol kat ederek Afrika’dan İngiltere’ye sorunsuz bir şekilde ulaşabilen Skycar, her türlü arazi koşuluna da uygun bir şekilde tasarlanmış.

The Terrafugia Transition: Otomobil benziniyle çalışan “The Terrafugia Transition” isimli araç normal bir yoldan havalanan dünyanın ilk uçan otomobili oldu. Kanatları iki parçalı olarak katlanabilen Terrafugia, istenildiğinde normal bir otomobil gibi kullanılıyor. Bir evin garajına rahatlıkla girebiliyor. Normal yolda giderken tek bir düğmeye basılarak kanatları uçuş pozisyonuna getiriliyor. Araç 82 kilometre hıza ulaştığında havalanabiliyor. Eski bir savaş pilotu olan Phil Meteer mart ayı başında uçan otomobili başarılı bir şekilde test etti. Gökyüzünde saatte 185 kilometre hız yapabilen uçan otomobil bir depo kurşunsuz benzinle 750 kilometre yol kat edebiliyor. İki kişilik Terrafugia, 200 kilogram bagaj kapasitesine sahip. Bir otomobilin tüm güvenlik donanımına sahip olan araçta ayrıca uçmak için gerekli olan son teknoloji aletler, iki adet paraşüt ve kötü hava şartlarında kolaylık sağlayan otomatik pilot bulunuyor. Ancak bu otomobili kullanabilmek için sürücü ehliyetinin yanı sıra bir de pilot ehliyetine sahip olmak gerekiyor. 10 litre benzinle 100 km. gidebilen araç 194 bin dolardan satılıyor.(Aydın Özcanbaz)