Kategoriler
Yaşam

Sağlığınız için tuz yerine baharat

Her gün tükettiğimiz ekmek dahil birçok gıdanın içinde tuz var. Bunun yanında yemek yaparken fazla tuz kullanırsanız günlük tuz tüketiminiz ihtiyacın üzerine çıkar ve bu durum çeşitli hastalıklara yol açar. Sağlıklı bir yaşam için yemeklerinizi tuz yerine baharatlarla lezzetlendirmeyi deneyin.

Çoğumuz yemek yaparken bol bol tuz serpiyor, fakat tuz vücudun baş düşmanı. Uzmanlar da tuzla mesafeli bir ilişkiyi öneriyor. Yemeklerimize tuz yerine baharat, limon suyu, nar ekşisi ya da sirke kullanarak tat katmak tuz tüketimini azaltmayı sağlıyor.

Hipertansiyon, kalp, böbrek hastalıkları başta olmak üzere obezite, diyabet ve bazı kanser türlerinden korunmak amacıyla günlük tuz tüketimini 5 gram ile sınırlamak gerektiğine dikkat çeken Liv Hospital Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tekin Akpolat, tuzu azaltmanın hayatımıza yapacağı olumlu etkileri anlattı.

TUZU AZALTIN

Yemek pişirirken eklenen tuz ve ekmek her gün vücudumuza aldığımız tuzun bir kısmını oluşturuyor. Sofrada kullanılan tuzluk günlük tuz alımının yaklaşık yüzde 15’ini oluşturuyor. Bu nedenle tuzluk kullanmayarak, yemeğe ilave tuz atmayarak yapılan tuz kısıtlaması yetersiz kalıyor. Dünya Sağlık Örgütü; günlük tuz tüketimini 5 gram’dan az olarak öneriyor. Bu da günlük tükettiğimiz tuz miktarını üçte birine indirmemiz gerektiği anlamına geliyor.

GÜNDE 1 ÇAY KAŞIĞI DAHA AZ TUZ

Günlük tuz tüketiminin günde 5 grama indirilmesiyle her yıl dünyada kalp krizi ve inmeye bağlı 2.5 milyon ölüm önlenebilir. Küçük bir çay kaşığının yaklaşık 2.5 gram tuz aldığını düşünürsek biz günde yaklaşık 6 çay kaşığı tuz alıyoruz. Halbuki hedefimiz günde 2 çay kaşığını geçmemek olmalıdır. 6 çay kaşığını birden 2 çay kaşığına indirmek hemen mümkün olmayabilir ama günlük tüketimimizi bir çay kaşığı azaltsak bile yararı çoktur. Günde bir çay kaşığı daha az tuz alırsak yıllık kalp krizi riskimizi yüzde 5, felç riskimizi yüzde 3 ve ölüm riskimizi yüzde 4 azaltmış oluruz.

ÇOCUKLARA KÖTÜ ÖRNEK OLMAYIN

Tuzun azaltılması kan basıncını kontrol altına almanın yanı sıra hipertansiyon gelişimini de önleyebilir. Birçoğumuzun eli yemeğin tadına bile bakmadan tuzluğa gidiyor, eskiden bol tuzlu yiyenler yaşlanınca, hipertansiyon hastası olunca tuzun tadını unutmak zorunda kalıyor. Ailelerinin bol tuzlu yediğini gören çocuklar da aşırı tuz tüketimine yöneliyor. Tuz tüketimini kontrol altına alarak sadece yaşlılıkta değil daha erken yaşlarda hipertansiyonun ortaya çıkmasını da önlenebilir. Batı tarzı beslenmede kişiler günde ortalama 8-9 gram tuz alırlar. Bu tuzun günde 5 grama düşürülmesi kan basıncının kontrol altına alınmasını kolaylaştırır.

TUZ TÜKETİMİNİ AZALTMANIN YOLLARI

  • Yemeğin tadına bile bakmadan tuz koymayın. Tuzsuz yemek çok tatsız diyorsanız biber, sirke, limon suyu ve değişik bitkilerle yemek tatlandırılabilir.
  • Tuzsuz ekmek yiyin. Taze sebze yiyin. Konserve, turşudan uzak durun.
  • Yemek pişirirken tuz koymayın, pişirdikten sonra da koymayın.
  • Tuzu azaltılmış peynir yiyin.
  • Doktor veya eczacıya danışarak yapay tuz kullanabiliriz
  • Dışarıda yemek yerken seçici olun
  • Nane, kekik, soğan, sarımsak yemeklere tuz olmadan lezzet verir. Etleri sarımsak, sirke, limon suyu ile terbiye edin.
  • Sebze, meyveler genel olarak az tuz içerir
  • Taze fındık, ceviz, semizotu yemeğe lezzet katar
  • Alışveriş yaparken gıda etiketindeki tuz miktarına bakalım.
Kategoriler
Yaşam

Hazımsızlıktan kaçınmak için yemeniz ve yememeniz gerekenler

Her insan yaşamı boyunca mutlaka şişkinlik, hazımsızlık sorunuyla karşılaşmıştır. Daha çok midedeki gaz, fazla tuz ve yemek yemekten dolayı oluşan şişkinlikle kolayca başa çıkabilirsiniz. Yemeği yavaş yemekten egzersize kadar hazımsızlığı geçiren birçok kolay yöntem var.

Hazımsızlığa yol açan nedenler arasında gaz, hızlı yemek yemek veya çok tuz tüketimi bulunuyor. HuffingtonPost’ta yer alan haberde, Teksas Çocuk Hastanesi’nden diyetisyen Kristi King hazımsızlığın bazen çok yemek yemenizden, bazen çok fazla çiğ sebze atıştırmanızdan kaynaklanabileceğini söyledi. Hazımsızlık karnın üst ile alt kısmındaki basınçtan dolayı oluşuyor. Bunların yanı sıra şişkinlik çoğunlukla gaz ya da fazla tuz tüketilmesi sonucu oluşuyor. Çok fazla soydum içeren gıdalar yiyorsanız bu su tutulumuna yol açar. Kimi zaman ise aşırı gaz da şişkinliği tetikleyebilir.

Şişkinlikle mücadele etmenin bazı kolay yolları bulunuyor. Yeni başlayanlar mutlaka sigarayı bırakmalı. Bazı durumlarda yemeğinizi yavaş yavaş yemek de yardımcı olabilir. Çünkü yemeğinizi hızlı yerseniz her ısırıkta karnınıza daha fazla hava girer ve bu da gaza yol açar. Probiyotik içeren gıdalar yemek karnınızdaki huzursuzluğun geçmesine yardım eder. Egzersiz yaparak da şişkinlikle mücadele edebilirsiniz. Mide vücudunuzun ikinci beynidir. Herhangi bir stres ve kaygı anında tepki verir. Egzersiz vücudunuzun çeşitli parçalarına giden kan akışını artırır. Bu nedenle günde 30-60 dakika düzenli olarak egzersiz yaparsanız şişkinliğinizi azaltabilirsiniz.

Şişkinliğe yol açan gıdalar

Turpgiller

Brokoli, Brüksel lahanası ve lahana gibi yeşil sebzeler sülfür ve rafinoz olarak isimlendirilen karbonhidrat içeriyor. Bunların ikisini de vücudun parçalaması çok zordur. Pişirmek bu bileşenleri kırmaya yardımcı olur. Böylece pişirmek şişkinliği azaltmaya yardımcıdır.

Süt ürünleri

Herkes için süt ürünleri şişkinlik oluşturmayabilir. Fakat birçok insanda laktoz intoleransı bulunabilir. Laktoz şekerini parçalamak için gerekli olan enzim vücutta bulunmayınca laktoz intoleransı oluşuyor. Bu nedenle süt ürünleri laktoz intoleransı olan kişilerde şişkinlikte artışa yol açar. Aynı durum gluten intoleransı için de geçerli. Bazı insanların vücutları gluteni parçalayamıyor. Gluten, buğday ve arpa gibi birçok tahılda bulunuyor.

Yağlı yiyecekler

Yağlı, ağır yiyecekler yemek şişkinliğe yol açabilir. Çünkü yağlar midenizden ayrılan son şeydir. Herhangi bir yağ türünün sindirimi karbonhidrat veya proteinin sindiriminden daha uzun süre alır.

Abur cubur

Birçok abur cuburda yağ ve şeker miktarı yüksektir. İkisi birden şişkinliğe yol açar. Şekerin sindirimi sırasında daha fazla gaz üretilir. Şeker mideden çok hızlı şekilde atılıp bağırsaklara geçiyor bu da karnınızda kramplara neden olur.

Mideniz için en iyi gıdalar

Sebze ve meyveler

Meyve ve sebzelerin sindirimi rahattır, çünkü lif açısından zengindir.

Tam tahıllar

Kahverengi pirinç ve buğday gibi tam tahıllı gıdalar bol miktarda lif içeriyor. Sindirimleri kolaydır. Ancak bu durum çölyak hastalığı ya da gluten hassasiyeti olan kişiler için geçerli değildir.

Muz

Tüm meyve ve sebzelerin sindirimi kolay olmasına rağmen özellikle muzun sindirimi daha rahattır. Çünkü muz midenizi tahriş etmez. Bu nedenle kusma ya da ishal için muz önerilir.

Su

Su sindirim için mükemmel bir içecektir. Su sindirim sürecine yardım ediyor. Çünkü yiyeceklerin bağırsaklara doğru hareketine destek oluyor.

Zencefil

Zencefil, zerdeçal ve nane alt üst olmuş midenin düzelmesi için oldukça iyidir. Zencefil ya da nane çayı içmeyi deneyin ya da naneli pastil tüketin.

Probiyotik içeren gıdalar

Probiyotikler sindirim sistemi için iyidir. Çünkü bunlar iyi bakteri içerir. Bu nedenle yoğurt veya kefir gibi canlı bakteri içeren yiyecekler tüketin.

Prebiyotik içeren gıdalar

Prebiyotik yiyecekler de bir çeşit lif bulunuyor. Bu nedenle sindirim için iyidir. Prebiyotikler soğan, kuşkonmaz, tam tahıllar ve mercimek gibi gıdalarda bulunuyor.

Mideniz için kötü olan gıdalar

Baharatlı yiyecekler

Sindirim için baharatlı yiyecekler kötü olabilir. Çünkü bunlar bazı insanlarda asit reflü belirtilerini tetikleyebilir.

Kafein

Baharatlı yiyeceklere benzer şekilde kafein de asit reflüyü tetikler.

Asitli gıdalar

Baharatlı ve kafeinli gıdalar gibi asitli gıdalar da reflüyü tetikleyebiliyor.

Doymuş yağ oranı yüksek gıdalar

Yağlı yiyecekler mide yanmasına ve ishale neden olabilir. Çok yağlı yiyecekler yememelisiniz.

Süt ürünleri

Süt ürünleri de özellikle laktoz intoleransı olan kişilerde şişkinliğe sebep olabilir. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

Bilmeseniz de bu gıdalar tam bir tuz deposu!

Hemen herkes cips, kraker, ay çekirdeği, fast food gibi yiyeceklerin içinde bol miktarda tuz bulunduğunu zaten biliyordur. Ancak bunları yememenize rağmen, yine de sodyuma bağlı olarak sağlığınız bozuluyorsa her zaman yediğiniz fakat içinde tuz olduğunu bilmediğiniz gıdalar tüketiyor olabilirsiniz.

Açmaların, mısır gevreklerinin ve hatta süzme peynirin içinde bile tuz bulunuyor. Birçok insanın günde 2 bin 300 gramdan daha az sodyum tüketmesi gerekirken yüksek tansiyonu olanlar için ise bu sınır sadece bin 500 miligramdır.  Health isimli internet sitesinde yer alan habere göre, işte içinde yeterli miktarda tuz bulunan, sizin fark edemediğiniz yiyecekler:

Soslar

Salata sosları ya da salamuralarda tuz olduğunu bilmek şaşırtıcı değildir. Fakat 2 yemek kaşığı hazır barbekü sosu ya da salata sosunda 300 miligram sodyum bulunabiliyor ve genellikle salatalar için en az 2 yemek kaşığı veya daha fazla sos kullanıyoruz. Bu nedenle salatanızın sosunu evde yapıp, içindeki tuz miktarını azaltabilirsiniz.

Süzme peynir

İyi bir kalsiyum ve protein kaynağı olan az yağlı süzme peynir 160 kalori için 28 gram protein içerir. Ancak bir kase süzme peynir yaklaşık 1000 miligram sodyum içeriyor. Bu miktar günlük tüketmeniz gereken miktarın yüzde 40’ını karşılıyor. Tuzsuz olan süzme peynir bulmaya çalışın. Ya da peynir yerine yoğurt tüketin.

Mısır gevreği

Güne sağlıklı başlamanın bir şekli olarak düşündüğünüz mısır gevreği tuzlu olabilir. Birçok mısır gevreğinin bir porsiyonu 180 ile 300 miligram sodyum içeriyor.

Açma

Beyaz ekmek en büyük tuz kaynaklarından biridir. Bunun yanında bir porsiyon açmada da 460 miligram sodyum bulunabiliyor. Bu oran sade açma için geçerlidir, kaşarlı ya da zeytinli açmalarda ise sodyum oranı daha fazladır.

Hamur işleri

Paketteki kekler, kurabiyeler şeker ve karbonhidratla doludur, bunun yanı sıra oldukça da tuzludurlar. Çünkü bu yiyeceklerin bozulmaması için de fazladan sodyum koruyucu olarak kullanılır. Bunun yerine evde kendiniz daha sağlıklı kurabiyeler hazırlayabilirsiniz.

Çorba

Bir kase sıcak çorba sağlıklı ve doyurucu bir öğle yemeğidir. Ancak çorbanın içindeki sodyum miktarını duyduğunuzda oldukça şaşıracaksınız. Özellikle marketlerde satılan hazır çorbalarda tuz oranı daha fazladır. Bir kase çorba 300 kaloriden daha az olurken, günlük ihtiyacınızın yarısı kadar sodyum içerir.

Sodyumu azaltılmış yiyecekler

Sodyumu azaltılmış etiketi gördüğünüzde, bunun daha az tuz içerdiğini düşünürsünüz. Ancak bu ürünler orjinalinden sadece yüzde 25 daha az tuzludur. Aynı şey donmuş ürünler için de geçerlidir. Bunun yerine tuzu azaltılmış yerine az tuzlu yiyecekleri tercih edin.

Sıcak çikolata

Bu ılık içecek 80-100 kaloriye sahipken içindeki tuz oranı fazladır. Sadece bir fincan sıcak çikolata günlük almanız gereken sodyum miktarının yüzde 7’sini karşılıyor. Bu nedenle sıcak çikolatayı da fazla kaçırmayın.

Krep

Sabahları tatlı bir kahvaltılık isteyip ballı krep yerseniz, içinde tuz bulunduğunu da unutmayın. Kafelerde yediğiniz çikolatalı kreplerde 2 bin miligram sodyum bulunduğunu biliyor muydunuz? Evde krep yapmanız dışarıdakilerden daha az tuzlu olur.

Sandviç

Ekmek, peynir, salatalık turşusu, hazır et ya da hindi içeren sandviçler yaklaşık 900 miligram sodyum içeriyor. Tuzdan tasarruf etmek için sandviçinizi evde kendiniz yapın. Lavaş, tam tahıllı ekmek, taze sebzeler, tuzsuz peynir gibi yiyeceklerle az tuzlu bir sandviç hazırlayabilirsiniz.

Tavuk göğsü

Tavuk göğsünün tadını artırmak için çiğ tavuk göğsünün içine yüksek oranda sodyum içeren tatlandırıcı solüsyon enjekte ediliyor. Bundan kaçınmak için soslu tavuk ürünlerini almayın, organikleri tercih edin. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

Azı zarar, çoğu da zarar

Günümüzde iyotlu su, tuz ve ekmek kullanımı sayesinde iyot yetersizliği nadiren görülür. Bununla birlikte, iyot eksikliği ülkemizin belirli bölgelerinde halen önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. İyot eksikliği, tüm dünyada en yaygın mikro besin yetersizliği nedenleri arasındadır. İyot yetersizliği zeka geriliği, yeni doğan ve bebeklerde ölüm riskini artırıyor!

İyodun vücudumuzdaki tek fizyolojik rolü tiroit hormonlarının bir parçasını oluşturduğunu söyleyen Okan Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Irmak Sayın Alan, ‘Dolayısıyla yetersiz iyot alımı tiroit bezinde fonksiyon bozukluğuna (hipotiroitizm) yol açmaktadır. İyot eksikliği bunun dışında guatr, zeka geriliği ve yeni doğan bebeklerde artmış ölüm riski ile ilişkilidir’’ dedi.

İyot kaynakları

Toprak ve suda değişen oranlarda iyot bulunmaktadır. İyot doğal olarak balık ve deniz ürünlerinin yanı sıra içme suyu ve sebzelerde bulunur. Süt ürünleri, iyot içeren dezenfektanlardan gelen iyot emilimi nedeniyle iyot içerir. Ekmek imalatında kullanılan bazı hamur oksitleyiciler de iyot içerebilir. Birçok ülkede sofra tuzuna iyot eklenmektedir.

İyot ihtiyacı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen günlük iyot alımı miktarları aşağıdaki gibidir;

● 5 yaşına kadar olan bebekler ve çocuklar için günde 90 mikrogram iyot

● 6 ila 12 yaş arası çocuklar için 120 mikrogram

● 12 yaş ve üstü çocuklar için günlük 150 mikrogram

● Hamilelik ve emzirme döneminde günde 250 mikrogram: Hamilelerde iyot ihtiyacı yüksektir. Gebelik sırasında şiddetli iyot yetersizliği, fetusta nörolojik gelişimin bozulmasına neden olmaktadır.

İyot eksikliği için öneriler

Okan Üniversitesi Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Irmak Sayın Alan, İyot eksikliğini önleme ve tedavisi konusunda önemli tavsiyelerde bulundu.

Toplum bazında

En sık kullanılan yöntem sofra tuzlarına iyot eklenmesidir. Diğer alternatifler; iyodize yağ (Lipiodol), iyotlu su ve iyot tabletleri veya damlalardır. Ek olarak, gıdaların iyot açısından zenginleştirme çalışmaları halen devam etmektedir.

Birey bazında

Birey için iyot uygulamaları içerisinde, her 2-4 hafta arasında bir potasyum iyodür çözeltisinin ağızdan uygulanması ve 100-300 mikrogram potasyum iyodür ihtiva eden tabletlerin günlük verilmesi bulunmaktadır. İkincisi, gebelik ve emzirme döneminde artan iyot ihtiyaçlarını karşılamak için önerilen iyot preperatlarının rutin olarak kullanılması olabilir. Ancak iyot açısından yeterli ülkelerdeki genel nüfus için, iyot takviyeli gıdalardan (örneğin, iyotlu tuz) elde edilene ek olarak iyot takviyesi gerekli değildir.

Gebelik ve emzirme dönemi

Dünya Sağlık Örgütü hamilelik ve emzirme döneminde günlük 250 mcg iyot alımını önermektedir. Ancak hipotiroitizm tedavisi için levotiroksin kullanan kadınlarda iyot takviyesi gerekli değildir. Sigara dumanında bulunan tiyosiyanat anne sütü ile iyodun taşınmasını engellediği için anne sütünün iyotunu azaltır. Bu nedenle gebelik ve emzirme döneminde sigaranın bırakılması önemlidir.

Yetersiz iyot alımının yanında, aşırı iyot alımının da tiroid hastalığına yol açabileceği bilinmektedir. Bu durum özellikle tiroid bezi fonksiyon bozukluğu olan hastalarda daha belirgindir. Örneğin, endemik guatr ve iyot eksikliği olan hastalarda, iyot uygulaması tiroid hormonu üretimini aniden yükseltebilir ve hipertiroidi oluşturabilir. Tersine, Hashimoto tiroitli hastalarda iyot uygulaması hipotiroitiye yol açabilir veya hipotiroitiyi kötüleştirebilir.

İyot eksikliği ciddi bir halk sağlığı problemidir. Ancak son dönemde ülkemizde de yürütülen çalışmalar ile iyot eksikliği ve ilişkili komplikasyonlar önlenmeye çalışılmaktadır.

Kategoriler
Sağlık

3 yetişkinden biri hipertansiyon hastası!

Türkiye’de  15 milyondan fazla kişiyi etkileyen hipertansiyon. dünya çapında önemli bir toplum sağlığı sorunu. İstatistikler, ülkemizde yaklaşık her 3 erişkinden birinde yüksek tansiyon problemi olduğunu gösteriyor.

“17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü”dolayısıyla bilgi veren Acıbadem Ankara Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Yrd. Doç. Serkan Duyuler, tansiyon yüksekliğinin tek başına bir hastalık değil felç, kalp krizi ve böbrek yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarının en az yarısının oluşmasından sorumlu olduğuna dikkat çekiyor. Doğru tedavi edildiğinde bu hastalıkların oluşma riskinin de azaldığını belirten Kardiyoloji Uzmanı Yrd. Doç. Serkan Duyuler, özellikle çok yüksek olmayan değerlerde, sağlıklı beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak gibi yaşam tarzı değişiklikleri ile tansiyon kontrolünde oldukça başarılı sonuçlara ulaşılabildiğini ifade ediyor.

Tansiyon değerleri 180 mmHg ve üzeri gibi ‘süper’ yüksek’ değilse hiç bir belirti veya bulgu vermeyebiliyor. Ancak herhangi bir belirti görülmemesi, zararsız olduğu anlamına gelmiyor. Bu nedenle hipertansiyon çoğunlukla ‘sessiz katil’ olarak tanımlanıyor. Hedefte ise kalp, beyin, damarlar, böbrekler ve gözler gibi hayati organlar bulunuyor. ‘Benim tansiyonum zaten hep yüksek ama bir sıkıntı olmuyor’ şeklinde bir algının çok yanlış olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Serkan Duyuler, “Çalışmalar gösteriyor ki, tansiyon değeri 115/75 mmHg gibi normal bir seviyenin üzerine çıkmaya başladığında kalp krizi ve kalp yetmezliği riski de artmaya başlıyor” diyor. Ancak tansiyonun çok yüksek değerlere çıktığında karşılaşılan baş dönmesi, baş ağrısı, kalp ağrısı, kulak çınlaması, uğuldama, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun kanamaları ve düzensiz veya kuvvetli kalp atım hissi çoğunlukla hastaları hekime getiren şikayetler arasında yer alıyor.

Düzenli aralıklarla kontrol şart

Tansiyonunu kontrol ettirmek için hasta olmayı beklememek gerekiyor. Sağlıklı kişilerin de özellikle de 40 yaşın üzerindekilerin düzenli aralıklarla tansiyonunu kontrol ettirmelerinde yarar görülüyor. Yrd. Doç. Serkan Duyuler, özellikle diyabet hastaları, böbrek sorunları olanlar ve hamilelerde tansiyon gelişme riski daha yüksek olduğu için tansiyon kontrollerinin daha erken yaşlarda ve daha sık yaptırmalarının önem taşıdığını belirtiyor. Kan basıncı değerlerinin 140/90 ve üzerinde seyreden kişilerin yüksek tansiyon hastası olabileceğini söyleyen Yrd. Doç. Serkan Duyuler, bu durumda mutlaka hekime başvurmaları gerektiğini belirtiyor.

‘İhtiyacın 3 katı tuz tüketiyoruz’

Tuz, vücutta tansiyonu belirleyen en önemli etkenlerden birini oluşturuyor. Vücudun günlük ihtiyacı ortalama 5-6 gr. iken, ülkemizde bu miktarın 18 gr. yani ihtiyacın 3 katı kadar tüketildiğini anlatan Yrd. Doç. Serkan Duyuler, “Bunun sonucunda da kalp hastalıklarında Avrupa’da birinciliğe oynuyoruz” diyor. Tuz her türlü hazır gıdada bol miktarda bulunuyor. Örneğin 1 bardak hazır ayran tüketildiğinde günlük tuz tüketimi neredeyse karşılanmış oluyor. Paket gıdalar, salamuralar, salça, işlenmiş gıdalar, hatta şekerli bisküviler dahi bol miktarda tuz içeriyor. Yani gıda ürünlerinin dayanıklılığını arttıran tuz, bizim dayanıklılığımızı azaltıyor.

Yakınlarınızın ilacını kullanmayın

Tansiyon yüksekliğinin ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğinin farkında olmak ve düzenli tansiyon ölçtürmek, korunma anlamında atılacak en önemli adım. Sonrasında tansiyon yüksekliği tespit edilmişse hekim değerlendirmesine göre yaşam tarzı iyileştirmesi ve ihtiyaç durumunda ilaç tedavisine başlanıyor. Yrd. Doç. Serkan Duyuler, hastalar arasında ‘Bu ilaç komşuma iyi gelmişti, bana da iyi gelir’ yanılgısına bağlı olarak sıklıkla yanlış ilaç kullanımlarıyla karşılaştıklarını belirterek, “Hastaların, hipertansiyonda ilaç tedavisinin kişiye özgü olarak düzenlendiğinde en fazla yarar sağlanabildiğini unutmaması ve başkalarının ilaçlarını kullanmaması gerekiyor” diyor.

Kategoriler
Yaşam

Tuz dostunuz mu yoksa düşmanınız mı?

Hayatın oluşumunda ve devamlılığında vazgeçilmez bir unsur olan tuz, doğru miktarlarda tüketilmediğinde, dostumuz olduğu kadar düşmanımız da… Vücudun su dengesini sağlamada başrole sahip olan tuz, aşırı miktarlarda tüketilirse başta kalp-damar hastalıkları ve hipertansiyon olmak üzere, pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bu noktada ailelere, yeni neslin tuz kullanım alışkanlığını henüz bebeklik döneminde sınırlandırmaları tavsiye ediliyor.

Birçok insan henüz tadına bile bakmadan önce yemeklerimize tuz dökmek gibi bir alışkanlığa sahip. İnsan yaşamı için hayati bir öneme sahip olmasına rağmen, pek çoğumuz tuzu sadece alışkanlıklarımızdan kurtulamadığımız için bu sıklıkta kullanıyoruz. Bu sebeple, tat alma duyumuzun oluşmasında hiç kuşkusuz oldukça önemli bir yere sahip olan tuz, uzun yıllardır tüm dünyada bir tartışma konusu haline geldi. İçin bulunduğumuz “14-20 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası” kapsamında tuzu hangi miktarda kullanmamız gerektiğine ilişkin pek çok soru gündemdeyken, Medical Park Göztepe Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Semiha Kaplan tuz kullanımı hakkında merak edilenleri anlattı:

TÜRKİYE’DE KİŞİ BAŞINA 18 GRAM TUZ TÜKETİLİYOR 

Mutfaklarımızda kullandığımız klasik sofra tuzunun, diğer adıysa “sodyum klorür”dür. Bunun yüzde 60’ını klor, yüzde 40’ını sodyum oluşturur. Yüzde 60’ı su olan vücudumuzun su dengesini tuz sağlar, ancak gerektiğinden fazla alınan her gram tuz dengeyi bozmak için yeterlidir. Günlük alınması gereken tuz miktarı ise 0.5 ilâ 5 gram düzeyindedir. Günlük alınan tuzun yaklaşık dörtte üçü işlenmiş gıdalardan sağlanırken, dörtte biri ise masada yemeğe eklenen tuz ile alınıyor. Vücudun gereksindiğinden daha fazla tüketilen tuz başta hipertansiyon ve damar sertliği olmak üzere, bunlara bağlı birçok kalp ve damar hastalıklarına neden oluyor. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de kişi başına tuz tüketiminin günlük 18 gram civarında olduğu görülüyor.

TUZ ALIŞKANLIĞI BEBEKLİKTE KAZANILIYOR

Tuzun hayatımıza olan etkisi çocukluk yaşlarına dayanmaktadır. Damak zevkimiz, çocukluk döneminde ailemizin damak zevki ile şekillenmektedir. Çocuklarımızı bebeklikten itibaren az tuzlu bir beslenme ile eğitirsek gelecekte tuzun neden olabileceği hipertansiyon ve kalp hastalıklarından korunmasında yardımcı olmuş oluruz. Bu konuda kesin bir süre vermek çok doğru olmasa da şu bir gerçek ki, kalp-damar hastalıkları ve hipertansiyon açısından var olan önemli risk faktörlerinden biri de aşırı tuz tüketimidir. Bu hastalıklar beraberinde böbrek hastalıklarını da getirmektedir. Diğer önemli hastalıklar ise mide kanseri gelişimi, böbrek taşı, kemik erimesi (osteoporoz) astım atakları ve beyin damar hastalıklarıdır.

TUZU AZALTMANIN 7 SIRRI

1- Taze sebze ve meyve tüketimini artırmalı, fast food tüketimini azaltmalı hatta mümkünse ortadan kaldırmalıyız.

2- Yemeklerimize tuzu aratmayacak taze baharatlar ile çeşitlendirebiliriz. Nane, kekik, maydanoz, dereotu, fesleğen gibi baharatlar bu ihtiyacı giderebilir.

3- Alışveriş yaparken aldığımız ürünlerin üzerlerindeki tuz oranlarına dikkat etmeliyiz.

4- Tuz oranı yüksek olan, turşu, ketçap, mayonez, zeytin, tuzlu peynir gibi gıdaların tüketimine dikkat etmeliyiz.

5- Patates, pancar, muz, kuru fasulye gibi potasyum yönünden yüksek gıdaların tüketimini artırabiliriz. (Bazı bireyler için fazla potasyum tüketimi zararlı olabilir. Özellikle böbrek rahatsızlığı veya daha başka sağlık sorunları olan kişiler tuz yerine geçen maddeleri kullanmadan önce doktora danışmalıdırlar)

6- Tuz oranı yüksek olan kavrulmuş kuruyemişleri değil taze olanları tüketmek daha sağlıklıdır.
7- En önemlisi de tuzu keserken birden bire değil azaltarak yapınız; yeme zevkiniz bozulursa tuzu kesmek ıstırap gibi olabilir.

İYOTLU TUZ MU? İYOTSUZ TUZ MU?

İyotlu tuz, iyot eklenmiş sofra tuzudur. İyot vücudun enerji harcama hızını etkileyen ve bir tiroit hormonu olan tiroksinin yapısında yer alır. Yeterli miktarda iyot alınmazsa, vücut yeterli tiroksini üretemez. Bunun sonucunda vücudunuzun enerjiyi harcama hızı azalır ve kilo artışı sorun olmaya başlayabilir. Guatr oluşumunda esas etken yetersiz iyot alımıdır. Ülkemiz için önemli bir sağlık sorunudur. Ülkemizde Ege, Karadeniz ve Akdeniz’in iç kısımları, Doğu ve İç Anadolu’da bazı yerlerin endemik guatr bölgesi olduğu bildirilmektedir. Basit guatr oluştuktan sonra iyotlu tuz kullanımının etkisi yoktur. İyotlu tuz, hastalığın oluşmasını ve gelişmesini önlemektedir. İyotlu tuzun 1 gramında yaklaşık 70 mikrogram iyot vardır. İyot yetersizliğinin yol açtığı bir diğer hastalık da Kretinizm’dir. Bu hastalık, gebeliği süresince yetersiz miktarda iyot alan annelerden doğan çocuklarda görülen bir hastalıktır. Zekâ geriliği, spastik motor bozukluğu, kas erimesi, işitme ve konuşma engeli, konuşma ve öğrenme güçlüğü gibi rahatsızlıklarla ilişkilidir.

TUZ YEMEK PİŞTİKTEN SONRA EKLENMELİ

İyot yetersizliği; dünyada önlenebilir zekâ geriliği ve beyin hasarının en temel nedenidir. Önemli bir halk sağlığı sorunudur. İyot yetersizliği sorununun önlenmesi; kolay ve ucuzdur. Pişirme sırasında iyot kaybı olur, bu nedenle tuz yemeklere pişirme sonrası eklenmelidir. Saklama sırasında oluşacak iyot kaybını önlemek için; iyotlu tuz, serin, kuru, ışıksız ortamda ve koyu renkli cam kaplarda saklanmalıdır.

Kategoriler
Yaşam

3 kat fazla tuz tüketiyoruz

İçeriğindeki sodyum sayesinde vücutta; sıvı, elektrolit dengesi ve kan basıncının düzenlenmesinde önemli rol oynayan tuz, aşırı tüketildiğinde ciddi hastalıkları tetikliyor. Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği oranın 3 katı tuz tüketiliyor.

Türkiye’deki aşırı tuz tüketimine dikkat çeken Diyetisyen Sibel Mumcu, “Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği oranın 3 katı tuz tüketiliyor. Bu da hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, beyin, böbrek ve göz sorunlarının artmasına neden oluyor” dedi.

En çok kalp, beyin ve böbrekler etkileniyor

Sağlıklı bir insanın günlük tüketmesi gereken tuz miktarı 5 gram iken Türkiye’de ortalama günlük kişi başı tuz tüketimi 15 grama kadar çıkıyor. Aşırı tuz tüketiminin kan basıncını yükselterek hipertansiyona neden olduğunu söyleyen Mumcu, “Tüm organ ve dokular damarlar aracılığı ile beslendiği için hipertansiyon sorunu tüm vücudu etkiliyor. Bu noktada, en çok etkilenen organlar kalp, beyin, böbrekler, atardamarlar ve gözlerdir. Fazla tuz tüketimi ayrıca, idrarla kalsiyum atımına neden olarak kemiklerden kalsiyum kaybını da tetikliyor. Şeker hastalarında da günlük tuz tüketiminin sınırlandırılması, kan şekeri kontrolüne yardımcı oluyor” diye konuştu.

Tuz tüketimini azaltmanın yolları:

İçeriğindeki sodyum miktarı düşük olduğu için taze meyve ve sebzeler tüketin

Hazır yerine evde hazırlanmış besinleri tercih edin

Yemeğin tadına bakmadan tuz ekleme alışkanlığından vazgeçin

Taze baharatlar, maydanoz, nane, kekik, dereotu, fesleğen gibi taze otları yemeklerinize lezzet katmak için kullanmayı deneyin

Salamura besinler, turşu, peynir, zeytin, soya sosu, bulyonlar, hazır salata sosları, hazır çorbalar, kuru yemişler, cipsler, kabartma tozu eklenmiş besinler, tütsülenmiş yiyecekler, tuzlu bisküviler, şarküteri ürünleri yüksek oranda sodyum içerir. Bu besinleri az tüketin.

İşlenmiş gıdalardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın, alışveriş yaparken bu ürünlerin gıda etiketlerini kontrol etmeyi alışkanlık haline getirin. Tuzsuz ya da tuzu azaltılmış ibarelerinin bulunduğu ürünleri tercih edin

 

Kategoriler
Yaşam

Hangisi daha sağlıklı, deniz tuzu mu yoksa sofra tuzu mu?

Hepimiz deniz tuzunun daha sağlıklı ve doğal olduğunu düşünüyoruz. Peki gerçekten bu böyle mi?

Mayo Clinic’te yer alan habere göre, deniz tuzu ve sofra tuzu aynı temel besin değerine sahip, her ikiside sodyum ve klorür olmak üzere iki mineralden meydana geliyor. Buna rağmen, deniz tuzu daha doğal ve sağlıklı bir alternatif olarak pazarlanıyor. İki arasındaki gerçek farklar ise onların tadında, dokusunda ve işlenme sürecinde, kimyasal yapısında değil.

Deniz tuzu, deniz suyunun buharlaştırılmasıyla elde ediliyor ve genellikle çok küçük bir işlenme sürecine tabi tutuluyor. Suyun kaynağına bağlı olarak, arkasında biraz mineral ve elementler bırakıyor. Bu cüzi miktardaki mineraller, deniz tuzuna lezzet, renk ve kalınlık seviyesi veriyor.

SOFRA TUZU

Sofra tuzu ise yer altındaki tuz yataklarından kazılıp çıkartılıyor. Sofra tuzunun içindeki mineral kalıntılarını ortadan kaldırmak için daha fazla işleme tabi tutuluyor. Ayrıca tuzun topak topak olmasını önlemek için katkı maddesi ekleniyor. Birçok sofra tuzuna deniz tuzunda doğal olarak az miktarda bulunan, sağlımız için zorunlu bir besin olan iyot da ekleniyor.

Ağırlık itibariyle, deniz tuzu ve sofra tuzu yaklaşık aynı miktarda sodyum klorür içeriyor. Vücudunuzun sağlıklı olması için hangi tuzu tercih ederseniz edin, günde en fazla 1,5 ile 2,5 gram tuz tüketmeliyiz. Ancak birçok insan özellikle de işlenmiş gıdalar sayesinde bu miktarın çok üzerinde tuz tüketiyor. Yüksek tansiyonu olanlar, orta yaş ve yaşlı kişilerin ise çok daha az tuz tüketmelerinde fayda var. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

Kesme tahtanızı temizlemenin pratik yolları

Hijyenin en önemli olduğu yerlerden birisi olan mutfakta kullanılan tahta, plastik ya da mermer gibi malzemelerden yapılan kesme tahtalarının da her zaman hijyenik olması, ailenizin sağlığını yakından ilgilendiriyor.

Reader’s Digest dergisi, mutfakta et, sebze, tavuk keserken kullandığınız kesme tahtalarınızı temizlemenin ve dezenfekte etmenin 6 akıllı çözümünü sunuyor.

Kabartma tozu

Tahta ya da plastik kesme tahtalarını arasıra birer yemek kaşığı kabartma tozu, tuz ve su karışımından oluşan macun ile ovarak temiz tutabilirsiniz. Daha sonra sıcak suyla güzelce durulayın.

Ağartıcı

Kesme tahtalarının yüzeyini 2 litre suyun içine 1 çay kaşığı ağartıcı ilave ettiğiniz karışıma batırdığınız fırça ile ovun. Küçük daireler şeklinde ovun ve karışımın tahtanın içine emmemesine dikkat edin. Hafifçe ıslatılmış kağıt havlu ile silip kurutun, sonra temiz bir bezle hemen kurutun.

Hidrojen peroksit

Yüzde yüz garantili bir bakteri öldürücü olan hidrojen peroksit ile kesme tahtanızın üzerindeki bakterilerin çoğalmasıyla savaşabilirsiniz. Özellikle de et ya da tavuk kestikten sonra bu işleme daha çok ihtiyacınız olacak. Kesme tahtanızın üzerindeki mikropları öldürmek için sirkeyle sirmek için kağıt havlu kullanın, sonra başka bir kağıt havluyu da hidrojen peroksitle temizlemek için kullanın. Yüzde 3 oranında hidrojen peroksit kullanmanın zararsız olduğu belirtiliyor.

Limon

Soğan doğradıktan, sarımsak ezdikten, çiğ ya da pişmiş et ve tavuk kestikten ya da balık hazırladıktan sonra kesme tahtalarınızın güzel kokmasını istemez misiniz? Kokudan kurtulmak ve kesme tahtalarınızı dezenfekte etmek için yarım limon ile tahtanın tüm yüzeyini ovun ya da şişeden dökeceğiniz seyreltilmemiş limon suyu ile yıkayın.

Tuz

Ekmek tahtanızı ya da kesme tahtanızı su ve sabunla yıkadıktan sonra, tuza batırdığınız ıslatılmış bir bezle ovalayın. Tahtalarınız daha parlak olacaktır.

Sirke

Tahta kesme tahtalarınızı temizlemek ve dezenfekte etmek için, her kullanımdan sonra sirkeyle silin. Sirkede bulunan asetik asit, iyi bir dezenfektandır. E.coli, Salmonella ve Staphylococcus gibi zararlı mikroplara karşı etkilidir. Tahtalarınızı asla su ve deterjanla yıkamayın, çünkü yüzeydeki tahta liflerin zayıflamasına neden olur. Tahtalarınızın dezenfekte edilmesinin yanında içine sinen kokuların giderilmesine ihtiyacı varsa, üzerine biraz kabartma tozu sürün ve sonra spreyle üzerine seyreltilmemiş sirke sıkın. Köpürmesini için 5-10 dakika bekleyin ve sonra temiz soğuk suya batırılmış bezle güzelce durulayın. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Sağlık

Hazır çorbalardaki gizli tehlike!

Marketlerde satılan hazır çorbaların tüketiciler için sağlıklı bir seçenek değil. İçerisindeki fazla miktarda tuz yüksek tansiyon, felç riskini artırıyor.

İngiltere’deki “Consensus Action on Salt and Health” (CASH-Tuz ve sağlık konusunda mutabakat hareketi), yaptığı araştırmada 575 çeşit çorbanın yüzde 25’indeki tuz seviyesinin Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’nın önerdiği orandan yüksek olduğunu buldular.

Uzmanlar, çok miktarda tuz alımının yüksek tansiyon, felç riskini arttırdığını söylüyor. Aralık ve Şubat ayları arasında, süper marketlerde satılan biz dizi hazır çorbayı test eden CASH, tuzun çorbalarda ne kadar fazla kullanıldığına dikkat çekti.

Yetişkinler için maksimum tuz tüketiminin günde 6 gram olması gerektiği belirten Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin hedefi 100 gramlık hazır çorbada ortalama 0,6 gram tuz olmasıdır. CASH Başkanı Professor Graham MacGregor, çorbaları da kapsayan gıda endüstrilerinin büyük çoğunluğunun yavaş yavaş ürettikleri gıdalardan tuzu çıkarmaya başladığını söyledi.

İnsanların tuzun sadece cipslerde, krakerlerde, atıştırmalık gıdalarda ve hazır yemeklerde olduğunu düşündüğünü belirten sözcü Katharine Jenner ise, bu araştırmanın çorba gibi sağlıklı görünen seçeneklerde de yüksek miktarlarda tuz bulunabileceğini gösterdiğini açıkladı.(Vasfiye Özcanbaz)