Kategoriler
Yaşam

Bayramda fazla yemek kalp krizini tetikler!

Ramazan ayının bitmesine birkaç gün kaldı. Bir ay boyunca süren uzun açlık sürecinin ardından öğün sayısını artırmak, çok fazla yemek sağlığınız için çok ciddi riskler oluşturur. Fazla ve hızlı yediğinizde hazımsızlık ve şişkinliğinin yanı sıra kalp krizi geçirme riskiniz yükselir.

Bayramda yakınlarınızla, ailenizle keyifli muhabbetlerin yapılacağı, lezzetli ikramların bulunacağı bayram sofraları sizi bekliyor. Bayramda bir ay süren uzun açlık sürecinden sonra öğün sayısını artırmak ve özellikle tatlı, çikolata gibi şekerli besinlerden fazla yemek ciddi sağlık problemleri olarak geri dönebiliyor.

Hazımsızlık, şişkinlik, reflü yakınmaları ve ishalin yanı sıra kan şekerindeki dengesizlikler nedeniyle uyuklama ile baş ağrısı gibi sorunlar oluşabiliyor. Şeker ve tansiyon hastalarında ritim bozuklukları, nefes darlıkları, kan basıncının yükselmesi, çok daha önemlisi kalp krizi riskinin arttığını söyleyen Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Sıla Bilgili Tokgöz, bayram ziyaretlerinde neler yapılması gerektiğini anlattı, önemli uyarılarda bulundu.

Kuru meyve, hurma tüketin!

Konuklarınıza şeker ve çikolata yerine ikram edeceğiniz kuru meyveler, hurma veya içine ceviz eklediğiniz incir hem çok lezzetli hem de sağlıklı ikramlar olacaktır. Bunların yanı sıra bitter çikolataya batırdığınız çilekleri soğutup, sunabilirsiniz. Ayrıca, şerbetli tatlılar yerine az şekerli ve sütlü tatlılar tercih edilmeli.

Kahvaltıda az yiyin

Oruçtan sonra kuracağınız zengin bir kahvaltı sofrası sağlığınız için tehlikeli olur. Bu nedenle bayramda peynir, zeytin, ev reçeli, tam tahıllı ekmekler, yumurta ile söğüş sebzelerin bulunduğu hafif bir kahvaltı hazırlayın.

Çay, kahve tüketiminiz günde 2-3 fincanı geçmesin

Çok fazla çay ve kahve tüketmek içerdiği kafeinin idrar söktürücü etkisi nedeniyle fazla sıvı kaybetmenize neden olur. Uykusuzluk, anksiyete, çarpıntı ve sindirim sistemine özgü sorunlar oluşturabiliyor. Bu nedenle bayramda çay ve kahve tüketimini 2-3 fincanla sınırlayın ve şeker kullanmayın.

Bunlardan uzak durun!

Baklavalar, pişiler, kızartmalar gibi şekerli, unlu ve yağlı besinler mide yanmasına, ishale, kabızlığa, kan trigliserid düzeylerinde artışa ve kilo alımına neden olur. Ayrıca içerdikleri beyaz un kan şekerinde dengesizlikler yapabilir. Sağlığınızı ve kilonuzu korumak için bayramda bu üçlüden uzak durmalısınız.

Bol bol su için

İftar ve sahur arasındaki sürenin kısalığından dolayı ihtiyacınız olan su miktarı karşılanamayabiliyor. Bu nedenle bayramda, özellikle bu sıcak yaz günlerinde kilo başına 30 ml su tüketmeyi asla ihmal etmeyin.

Daha fazla hareket edin

Ramazan ayında spora ara verdiyseniz günlük hareketlerinizi mutlaka arttırın. Bayram ziyaretlerinde aldığınız fazla kalorileri hareket ederek yakmaya çalışın. Başlangıçta her gün sabah ve akşam 30 dakikalık yürüyüşler size destek olacaktır.

Kategoriler
Yaşam

Sağlığınız için tuz yerine baharat

Her gün tükettiğimiz ekmek dahil birçok gıdanın içinde tuz var. Bunun yanında yemek yaparken fazla tuz kullanırsanız günlük tuz tüketiminiz ihtiyacın üzerine çıkar ve bu durum çeşitli hastalıklara yol açar. Sağlıklı bir yaşam için yemeklerinizi tuz yerine baharatlarla lezzetlendirmeyi deneyin.

Çoğumuz yemek yaparken bol bol tuz serpiyor, fakat tuz vücudun baş düşmanı. Uzmanlar da tuzla mesafeli bir ilişkiyi öneriyor. Yemeklerimize tuz yerine baharat, limon suyu, nar ekşisi ya da sirke kullanarak tat katmak tuz tüketimini azaltmayı sağlıyor.

Hipertansiyon, kalp, böbrek hastalıkları başta olmak üzere obezite, diyabet ve bazı kanser türlerinden korunmak amacıyla günlük tuz tüketimini 5 gram ile sınırlamak gerektiğine dikkat çeken Liv Hospital Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tekin Akpolat, tuzu azaltmanın hayatımıza yapacağı olumlu etkileri anlattı.

TUZU AZALTIN

Yemek pişirirken eklenen tuz ve ekmek her gün vücudumuza aldığımız tuzun bir kısmını oluşturuyor. Sofrada kullanılan tuzluk günlük tuz alımının yaklaşık yüzde 15’ini oluşturuyor. Bu nedenle tuzluk kullanmayarak, yemeğe ilave tuz atmayarak yapılan tuz kısıtlaması yetersiz kalıyor. Dünya Sağlık Örgütü; günlük tuz tüketimini 5 gram’dan az olarak öneriyor. Bu da günlük tükettiğimiz tuz miktarını üçte birine indirmemiz gerektiği anlamına geliyor.

GÜNDE 1 ÇAY KAŞIĞI DAHA AZ TUZ

Günlük tuz tüketiminin günde 5 grama indirilmesiyle her yıl dünyada kalp krizi ve inmeye bağlı 2.5 milyon ölüm önlenebilir. Küçük bir çay kaşığının yaklaşık 2.5 gram tuz aldığını düşünürsek biz günde yaklaşık 6 çay kaşığı tuz alıyoruz. Halbuki hedefimiz günde 2 çay kaşığını geçmemek olmalıdır. 6 çay kaşığını birden 2 çay kaşığına indirmek hemen mümkün olmayabilir ama günlük tüketimimizi bir çay kaşığı azaltsak bile yararı çoktur. Günde bir çay kaşığı daha az tuz alırsak yıllık kalp krizi riskimizi yüzde 5, felç riskimizi yüzde 3 ve ölüm riskimizi yüzde 4 azaltmış oluruz.

ÇOCUKLARA KÖTÜ ÖRNEK OLMAYIN

Tuzun azaltılması kan basıncını kontrol altına almanın yanı sıra hipertansiyon gelişimini de önleyebilir. Birçoğumuzun eli yemeğin tadına bile bakmadan tuzluğa gidiyor, eskiden bol tuzlu yiyenler yaşlanınca, hipertansiyon hastası olunca tuzun tadını unutmak zorunda kalıyor. Ailelerinin bol tuzlu yediğini gören çocuklar da aşırı tuz tüketimine yöneliyor. Tuz tüketimini kontrol altına alarak sadece yaşlılıkta değil daha erken yaşlarda hipertansiyonun ortaya çıkmasını da önlenebilir. Batı tarzı beslenmede kişiler günde ortalama 8-9 gram tuz alırlar. Bu tuzun günde 5 grama düşürülmesi kan basıncının kontrol altına alınmasını kolaylaştırır.

TUZ TÜKETİMİNİ AZALTMANIN YOLLARI

  • Yemeğin tadına bile bakmadan tuz koymayın. Tuzsuz yemek çok tatsız diyorsanız biber, sirke, limon suyu ve değişik bitkilerle yemek tatlandırılabilir.
  • Tuzsuz ekmek yiyin. Taze sebze yiyin. Konserve, turşudan uzak durun.
  • Yemek pişirirken tuz koymayın, pişirdikten sonra da koymayın.
  • Tuzu azaltılmış peynir yiyin.
  • Doktor veya eczacıya danışarak yapay tuz kullanabiliriz
  • Dışarıda yemek yerken seçici olun
  • Nane, kekik, soğan, sarımsak yemeklere tuz olmadan lezzet verir. Etleri sarımsak, sirke, limon suyu ile terbiye edin.
  • Sebze, meyveler genel olarak az tuz içerir
  • Taze fındık, ceviz, semizotu yemeğe lezzet katar
  • Alışveriş yaparken gıda etiketindeki tuz miktarına bakalım.
Kategoriler
Sağlık

Yemek ve su olmadan ne kadar yaşayabilirsiniz?

Sabah kahvaltı yapmadığınızı ve öğlen de yemek yemediğinizi düşünün. Muhtemelen öğle saatlerinde doğru mideniz zil çalmaya başlayacaktır. Bu dakikadan sonra başınız döner, mideniz bulanır. Artık gözünüz saatten başka bir şeyi görmez. Saat 1’de, başınız dönmeye başlıyor. Saat 2’de soğuk terler döküyorsunuz. Saat 3’te cenin pozisyonunda masanın altındasınız.

İşyerinde yemek ve su olmadan birkaç saatten fazla kalamayacağınızı düşünebilirsiniz. HowStuffWorks isimli internet sitesinde yayınlanan habere göre, insanın bu şekilde hayatta kalmasını sağlayan birçok faktör var. Ancak, susuzluk daha kötüdür, dehidrasyonun başlaması çok uzun sürmez. Yemek ise farklı bir hikayedir.

Yemek olmadan yaşam

Haftalarca yemek yemeden yaşayan birçok insana rastlayabilirsiniz. Örneğin, Gandhi 70 yaşındayken 21 gün boyunca bir şey yememişti. Vahşi doğada kaybolan insanlar bir şey yemeden uzun süre hayatta kalabildikleri görülüyor.

Birçok doktor, sağlıklı insanların su bulabildikleri sürece yiyecek olmadan 8 hafta kadar dayanabileceğini söylüyorlar. Vücut ihtiyacı olan enerjiyi yağ, karbonhidrat ve protein olarak depoluyor. Yemek olmadığında ilk kullanılan karbonhidrattır. Daha sonra yağ ve son olarak protein kullanılıyor.

Burada metabolizmanız da rol oynuyor. Metabolizma yiyeceği enerjiye dönüştürüyor. Eğer yavaş bir metabolizmanız varsa, yiyecekleri daha yavaş yakarsınız ve daha uzun süre yemeksiz yaşarsınız.

İklim de en büyük faktördür. Yemeğiniz yoksa soğuk ve sıcak hava iyi değildir. Aşırı derecede sıcak ve soğuk açlıktan değil sizi başka şekillerde öldürür. Yiyecek olmadan sıcaklık dehidrasyonu hızlandırır. Soğukta ise vücut ısınızın korunması için daha fazla enerji yakılıyor. Ilıman bir iklimde iseniz, yemek olmadan yaşama şansınız daha fazladır.

Yemeksiz geçen birkaç günün ardından görülen belirtiler şunlardır:

Zayıflık, kronik ishal, konfüzyon, kötü karar verme, asabiyet, bağışıklık noksanlığı.

Uzun süre açlık ise organlarınızı teker teker işlevini kaybetmesine yol açar. Bu durumda şunlar görülür:

Halüsinasyon, kas spazmları, düzensiz kalp atışı, kasılma.

Susuz yaşam

Su olmadan yaşamak, yemeksiz yaşamaktan farklıdır. Suyun olmadığı sıcak koşullarda, dehidrasyon 1 saat içinde kendini gösterir. Sıcak arabada kilitli kalan bir bebek ya da sıcakta su içmeden aşırı çaba harcayan birisi birkaç saat içinde hayatını kaybedebilir.

İnsanoğlunun yaşamak için suya ihtiyacı var. Her gün ter, idrar, dışkı ve hatta nefes alıp vererek su kaybediyoruz. Bu suyun organlarımızın düzenli olarak çalışması için yerine konması gerekiyor. Aşırı sıcakta, bir yetişkin sadece ter ile 1,5 litre su kaybedebilir. Yüksek sıcaklıkta su olmadan esas risk vücudunuz sıcaklığı yükselmeye devam eder ve sıcak sizi çarpar. Su içmek sizin iç vücut sıcaklığınızı düşürür.

Hafif dehidrasyon durumunda tükürük kaybı, idrar sıklığında azalma, idrar çıkışında azalma, idrarda koyu renk ve güçlü koku görülür.

Orta şiddette yaşanan dehidrasyon durumunda ise, daha az idrar, ağız kuruluğu, göz kuruluğu ve çökmüş gözler, hızlı kalp atışı göze çarparken; aşırı dehidrasyonda ise idrar yoktur, kusma ve ishal, uyuşukluk ve sinirlilik olur.

Dehidrasyonun son aşaması ise şoktur. Bu durumda cildiniz mavimsi gri renk alır ve soğuktur. Kan basıncındaki aşırı düşüş soğukluğa neden olur.

Susuz ne kadar süre yaşayabiliriz?

Sağlıklı olduğunuz ve ideal koşullarda bulunduğunuzu düşünerek, bir insan su olmadan yaklaşık 3-5 gün hayatta kalabilir.

Mayo Clinic uzmanları, bu sayı hakkında bazı tartışmalar olmasına rağmen günde 8 bardak su içmenizi öneriyor. Bazı fizikçiler daha azının yeterli olduğunu söylerken, diğerleri ise bu sayının 10 bardağa yaklaşmasını ve hatta daha fazla olmasını belirtiyorlar. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

Ramazan’da bu yeme yanlışlarından uzak durun

Türkiye’de Ramazan denildiğinde akıllara ilk önce, bin bir çeşitten oluşan yemek ziyafetleri geliyor. Gün boyunca yaşanılan açlıklar, insanları sahur ve iftar sofralarında aşırı yemeğe ve sağlıksız beslenmeye yönlendirebiliyor. Bu tür yanlışlar da vücutta bazı sağlık problemlerinin yaşanmasına zemin hazırlayabiliyor.

Ülkemizde Ramazan ayı, aynı zamanda tam bir yemek şölenine dönüşüyor. Bilhassa oruç tutan kişiler, tüm gün aç kaldıkları için iftarda aşırı yemek yeme isteği duyabiliyor. Fakat bilinmesi gerekir ki oruç; nefsi kontrol altına almayı gerektiren bir süreç. Ayrıca unutulmaması gerekir ki, aşırı yemek bedenin yükünü arttırırken, vücut sistemini de olumsuz yönde etkiliyor.

Beslenme düzenine Ramazan’da daha çok özen gösterilmeli

Central Hospital’dan Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Buket Yavuz Koçoğlu, Ramazan ayında beslenme hakkındaki doğru bilinen yanlışları açıklıyor.  Beslenme düzeni, vücut sağlığı açısından her zaman özenli olmayı gerektirir. Fakat Ramazan ayında iki kat fazla önem verilmelidir. İftar ve sahur menülerine taşınan yiyeceklerin vitamin, protein, mineral, yağ ve karbonhidrat oranı bakımından dengeli olmasına dikkat edilmelidir. Sindirim sistemi tüm gün boyunca yeme içmeden uzak durularak dinlendirilir. İftar saatinde ise birdenbire yiyecek ve içecek depolamak, vücuda gereksiz yük bindirir. Böyle sonuçlardan korunmak için de doğru bilinen yanlışlardan arınmak gerekir. Çünkü vücut sağlığı ancak bu şekilde müdafaa edilebilir.

Ramazan’da en çok bu yanlışlar yapılıyor!

Yanlış: Ramazan, bir süredir uzun günlere denk geldiği için oruç tutanların vücudu susuz kalır. Bu nedenle vücudun gün içinde alamadığı sıvıyı yerine koyabilmek için iftardan sonra tüm sıvı çeşitleri tüketilebilir.

Doğru: Tüm gün boyunca su ihtiyacını gideremeyen vücut, sıcakların da etkisiyle daha fazla sıvıya gereksinim duyar. Bu sebeple oruç tutanlar, iftar sonrası harareti alır düşüncesiyle limonata, şerbet, kola ya da gazoz gibi içeceklere yönelebiliyorlar. Fakat bu tür şekerli ve asitli içeceklerin tüketiminin doğru olmadığı bilinmelidir. Sindirimin boş olduğu zamanlarda öncelikle su tüketilmelidir. Çünkü uzun saatler boyunca susuz kalan vücut yalnızca suya ihtiyaç duyar. Ayrıca iftar ve sahur vakitleri arasında birden bire yüklenmemek ve tüm geceye yaymak kaydıyla 2 litre su tüketilmesi gerekir.

Yanlış: Oruç tutan kişiler, açlık kan şekerinin düzenlenmesi için reçel, bal, pekmez gibi besin ürünleri tüketmelidir.

Doğru: Oruç tutan insanlar, uzun süren açlıklar sonucu kan şekeri düşmesi gibi sorunlar yaşayabiliyor. Kan şekeri değerlerini düzenleyebilmek için ise iftar öğünlerinde reçel, bal, pekmez gibi içinde fazlaca şeker barındıran besin ürünlerinin tüketimine yönelebiliyor. Fakat uzun bir orucun ardından bu tür besinlerin tüketimi kan şekerinin hızla yükselmesine ve yine aynı hızla düşmesine neden olabilir.

Bunun yanı sıra insanlar, oruçlarını iftariyeliklerle açmaları gerektiğine dair bir inanışa sahiptir. İftariyeliklerin mideyi zorlamadığına ve rahatlattığına inanırlar. Aslında bu düşünce yanlış değildir. Çünkü 18 saat boyunca boş bırakılan mideye yağlı ve ağır et yemekleri yerine, sindirimi kolay iftariyelikler almak daha uygun olacaktır. Bu nedenle iftara çok sıcak olmayan bir çorba ile başlanabilir. Daha sonra tercihe göre ufak iftariyeliklere geçilebilir. Kahvaltılık besinler ise daha çok sahur menüsü için uygun olduğundan iftarda çok fazla tercih edilmemelidir. Fakat yine de kahvaltılık besinler tüketilmek isteniyorsa 30 gr. kadar küçük bir peynir ve 2-3 adet zeytin yeterlidir.

Yanlış: Uzun süren açlıktan sonra iftarda tüm yiyecekler yenilebilir.

Doğru: İnsanların büyük bir çoğunluğu, uzun saatler aç kaldığı gerekçesiyle iftar saatinde tüm yiyecekleri yiyebilme hakkına sahip olduğunu düşünür. Çünkü uzun süren açlıklar insanların bilinçaltına daha fazla yemek yiyebileceği hakkına sahip olduğu düşüncesinin yerleşmesine yol açabilir. Fakat bu psikolojik dürtünün yanlış olduğu bilinmelidir. Oruç vakitlerinin uzun oluşu her istenilen yemeğin yenebilmesi anlamına gelmediği ve vücudun yalnızca ihtiyaç duyduğu kadarının karşılanması gerektiği de unutulmamalıdır. Örneğin; normal kiloya sahip bir kişi günde yaklaşık olarak 2 su bardağı süt/yoğurt, avuç içi büyüklüğünde et, tavuk ya da balık, iftar ve sahur olmak üzere her öğünde de pişmiş sebze ve salata tüketmesi yeterli olacaktır. Ayrıca yine her öğünde 1 kase çorba, 1 dilim pide veya küçük bir tabak bulgur ya da makarna, sahurda ve iftardan sonraki ara öğünlerde meyve tercih edilebilir. Bunun yanı sıra, 1 adet yumurta, 10 adet fındık, ceviz ya da badem ve 50 gr kadar peynir de tüketilebilir.

Mide-bağırsak sisteminin yorulması, tansiyonun aniden yükselmesi ve şekerin hızla yükselmesi gibi durumlardan kaçınmak için yemekleri doğru sırayla ve az miktarlarda tüketmek gerekir. Örneğin; iftarda az çorba, küçük iftariyeliklerle birlikte 1 dilim pide (25 gr), içerisinde et bulunan bir sebze veya çok yağlı olmayan bir et yemeği yenilebilir. Ya da 6 kaşık miktarında olacak kadar bir sebze yemeği, arzu ediliyorsa küçük bir tabak bulgur veya makarna, taze salata, yoğurt, ayran veya cacıktan oluşan bir menü tercih edilebilir. İftar için böyle hazırlanacak bir menü yeterince uygun olacaktır.

Yanlış:İftar yemeğinin hemen ardından tatlı yenilebilir.

Doğru: Ramazan’da en sık yapılan yanlışlardan biri de iftar öğününün üzerine bir de tatlı yemektir. Böyle bir eylem her şeyden önce sağlıklı beslenme düzenine aykırıdır. İftarda yenen yiyecekler vücuda yeteri kadar enerji, protein, karbonhidrat ve yağ yüklemesi yaptığından bir de üzerine tüketilen tatlı, kilo artışına zemin hazırlayabilir. İftar sonrası tatlı gereksinimi duyuluyorsa bu duruma hurma, kuru üzüm ya da kuru incir seçenekleri çözüm olabilir. Fakat mutlaka bir tatlı yemek isteniyorsa Ramazan tatlısı olarak bilinen güllaç iyi bir alternatif olabilir. Çünkü güllaç, içerisinde yağ bulundurmadığı gibi şeker seviyesi de ayarlanabilir bir tatlıdır. İftardan 2 saat sonra şeker yoğunluğu çok fazla olmamak kaydıyla 1 dilim güllaç yenilebilir. Bu durum tabii ki şekeri az olan tatlıların her gün tüketilebileceği anlamına gelmez. Bu nedenle tatlı alternatifi menüye haftada yalnızca 1 gün eklenmelidir.

Yanlış: Sahur öğününde pilav ve komposto tüketmek gün boyu tok kalmayı sağlar.

Doğru: Sahur da en az iftar öğünü kadar önem taşır. İnsanların büyük bir çoğunluğu ise sahurda yenilecek pilav ve şekerli kompostoların gün boyunca tok kalmayı sağladığına inanır. Fakat böyle bir beslenme şekli günümüz yaşamında kendini şehir hayatına kaptıran ve düzenli olarak fiziksel aktivite yapmayan insanlar için uygunsuzdur.

Genellikle insanlar sahuru günün son öğünü olarak algılasa da aslında günün ilk öğünüdür. Vücut ise tüm gün boyunca sahurda yenilen besinlerin enerji ve proteinini kullanır. Bu nedenle sahurda yenecek yiyecekler vücut direnci için büyük önem taşır. Sahurda 1 yumurta, 2 dilim peynir, 3 ya da 5 adet zeytin, 1 su bardağı süt veya yoğurt, 1 avuç dolusu taze meyve ve 10 adet fındık/badem veya 3 tam ceviz içi tüketilebilir.

Ramazan’da alınacak en uygun karbonhidrat kaynağı, tam buğday unundan üretilmiş ekmeklerdir. Bu nedenle 2-3 dilim tam buğday ekmeği yenilebilir. Fakat Ramazan’ın olmazsa olmazlarının başında pide gelir ve insanlar sırf bu pideler için uzun kuyruklara girmeye razı olurlar. Eğer kişinin herhangi bir sağlık sorunu bulunmuyorsa haftada 1-2 defa olmak şartıyla pide tüketebilir. Bu tarz bir beslenme şekliyle yapılacak sahur ile kasların protein ihtiyacı karşılanır ve uzun dönem açlığın neden olacağı kas kaybı da önlenmiş olur.

Yanlış:Oruç tutmak, kişinin zayıflamasını sağlar.

Doğru: Ramazan ayı, vücudu seri besin yüklemesinden uzaklaşması ve kişinin biraz da olsa kilo vermesi için uygun bir dönem olarak sayılabilir. Fakat orucun zayıflama amaçlı tutulması sakıncalı durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Aç kalmanın kilo vermekle aynı anlam taşımadığı akıllardan çıkarılmamalıdır. Hatta uzun süren açlıklarda enerjiyi doğru kullanamayan vücudun her yiyeceği yağ olarak depolayabileceği de unutulmamalıdır. Doğru yapılmış bir sahur sonrası iftar öğününde yenilecek az çorba, etli bir sebze yemeği çeşidi, 1 dilim pide ya da alternatif olarak 3-4 kaşık bulgur, yoğurt ve bol salata kilo verdirmeye yardımcı olabilir. İftar ve sahur arasında bol su içmeye de özen gösterilmelidir. Düzenli su tüketiminin kilo verdirmede ve dolaşıma katılan yağların vücuttan atılmasında büyük önem taşıdığı bilinen bir gerçektir.

Yanlış: Oruçluyken egzersiz yapılabilir.

Doğru: Ramazan ayında sağlıklı beslenmek kadar vücut şeklini ve kiloyu korumak da özen gerektirir. Bu nedenle yapılan fiziksel aktivitelere de dikkat edilmesi gerekir. Çünkü oruçluyken aç karınla yapılan spor hareketleri vücut için oldukça sakıncalıdır. Gün içinde gereksinim duyduğu enerjiyi bulamayan vücut, kasları enerji kaynağı olarak kullanabilir. Bu da tartıda kilo düşüşü olarak gözlemlense de sonucu yağ değil kas azalması olacaktır. Spor yapılacaksa iftardan 2 saat sonrası tercih edilmelidir. Tabii her ne kadar 2 saat sonrası uygun görülse de vücudun hala dolu olduğu göz önünde bulundurulmalı ve zorlayıcı hareketlerden kaçınılmalıdır. Bu nedenle yemekten sonra yarım saatlik bir yürüyüş önerilebilir.

Genel bir değerlendirme yapıldığında Ramazan ayı, beslenme olarak yılın diğer zamanlarına göre çok da farklılıklar bulunduran bir dönem değildir. Yalnızca kendine özgü bir düzene sahiptir. Bu nedenle doğru hazırlanan öğünlerle kişi, vücudunun gereklerini doğru şekilde karşılarken, fazla kilolardan korunabilir hatta istenmeyen kilolarından da kurtulabilir.

Kategoriler
Yaşam

Çocuğunuz yemek seçiyorsa bu önerilere kulak verin

günümüzde annelerin en büyük sorunu yemek seçen çocuklardır. Bebeklik döneminde ne verirsen yiyen çocuklar 1,5 ya da 2 yaşlarına gelince yemek seçmeye başlarlar. Bu noktada en önemli konu sabırlı olmak ve çocuğunuzla asla yemek konusunda savaşmamaktır. Peki anneler çocuklarına nasıl yaklaşmalı, yemek seçen çocuklar için ne yapmalı?

Yemek seçen çocuklar için öncelikle yemek saatlerini savaş ortamı değil zevkle oturacakları ortam haline getirmelisiniz. WebMd isimli internet sitesinde yer alan habere göre, yemek yemek istemeyen ve yemek seçen çocukların yaşadığı sorunlar ve çözümler ile ailelerin nasıl davranmaları gerektiği belirtiliyor.

Sorun: Tek çeşide yönelmek

Çocuğunuz bazı yiyecekleri çok sevip diğerlerinden hoşlanmayabilir. Peki bu bir dönem mi yoksa uzun mu sürüyor? Bu dönemde ne yapıyorsunuz? İstediğini mi veriyorsunuz yoksa direniyor musunuz?

Çözüm: Savaşmayın

Yemek saatini güç savaşına dönüştürmeyin. Başta çocuğunuz reddetse bile sağlıklı yiyecek çeşitleri sunmaya devam edin. Baskı yapmadan sebze, meyve hatta yetişkin yiyecekleri getirin. Çocuğunuz sizi şaşırtabilir.

Sorun: Sebzelerini yemiyor

Çocuğunuz kerevizden nefret ettiğini söylüyor mu? Hatta hiç tadına bakmamış da olabilir. Birçok çocuk aynı durumda. Sebzelerin çoğu piştiğinde güçlü bir koku ve tada sahip olur. Sabırlı olun. Çocuk sebzeyi tatmadan önce onu görüp koklamak isteyebilir. O gün yemezse derin bir nefes alın ve ertesi gün tekrar deneyin.

Çözüm: Seçenekler sunun

Birçok çocuk sebzeleri kendisi topladığında ya da markette satın alıp hazırlanmasına yardım ettiğinde sebzelere ısınır. Çocuğunuz yeşil sebzeleri sevmiyorsa, kırmızı ya da turuncu olanları deneyin. Tuzla, limonla soslayıp sebzeleri çiğ olarak sunun.

Sorun: İçeceklere düşkün olma

Çocuğunuz gün boyunca meyse suyu, süt tüketiyorsa yemek zamanlarında karnı tok olacaktır. Çok fazla içecek yemek öğünlerini atlamasına yol açar.

Çözüm: İçecekleri sınırlandırın

İçecek miktarını 1 ile 6 yaş arası çocuklar için günde sadece yarım ile ¾ bardak ile sınırlı tutun. İçeceklerine şeker eklemeyin. Meyve suyu ve sütü yiyecekleriyle birlikte verin. Günün geri kalanında ise su içirin. Çocuklar günde 2-2,5 bardak süt içmelidir.

Sorun: Çok fazla şeker

Çocuklar her zaman tatlı yiyecekleri tercih eder. Öğlen beslenmesinde kurabiye, kek gibi tatlı gıdalar yemek isterler.

Çözüm: Makul ölçülerde tutun

Çocuğunuza az yağlı yoğurt, meyve, donmuş muz ya da üzüm, elma dilimleri gibi doğal olarak tatlı olan atıştırmalıklar önerin. Evinizdeki dolapta çeşitli şekerlemeler bulundurmayın. Ödül olarak şeker kullanmayın.

Sorun: Abur cubur

Birçok çocuk gün boyunca çok fazla abur cubur yedikleri için yemek saatlerinde aç olmuyorlar. Çocukların üç ana ve 3 ara öğün olmak üzere 6 öğün yemek yemeleri gerekiyor. Peki bunu nasıl sağlayacaksınız?

Çözüm: Program yapın

Çocuklarınızın yemek ve atıştırmalıkları için gün boyunu kapsayacak bir program hazırlayın. Böylece çocuğunuz da bir sonraki öğünde ne yiyeceğini öğrenecektir.

Çocuklar niçin seçici olur?

Küçük çocukların çoğu yemek seçer. Ne zaman ve ne yiyeceklerine kendileri karar vermek ister. Çoğu yaşı büyüdükçe sağlıklı yeme alışkanlıkları geliştirir. Çocuğunuzun fiziksel olarak yemek yeme sorunu olduğunu düşünüyorsanız doktora başvurun. Böyle bir durum nadirdir ve yemek seçme sorunu sadece bir dönem olur.

Çocuğunuz yeterince yiyor mu?

Çocuğunuz tüm gün bir tabak çorbadan başka bir şey yemiyorsa, daha fazla yemeğe ihtiyacı olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat enerjisi iyiyse, gelişimi sağlıklı bir orandaysa muhtemelen iyidir. Doktorunuza danışıp bu durumu görüşebilirsiniz.

Yemek saatlerini eğlenceli hale getirin

Küçük hileler daha iyi yemesini teşvik edebilir. Örneğin, yiyecekleri kurabiye kalıplarıyla kesip eğlenceli şekiller oluşturabilirsiniz. Yemek yeme saatini tüm renkleri yiyebileceği bir oyuna dönüştürün.

Tatlıyı rüşvet olarak kullanmayın

Brokoli yersen, sana dondurma vereceğim şeklinde rüşvet önermeyin. Bu tatlıya diğer yiyeceklerden daha fazla değer vermesine yol açabilir.

Yeni yiyecekleri tekrar tekrar deneyin

Yemek istemediği bir yemeği çocuğunuz alışana kadar önüne sunmaktan vazgeçmeyin. Birçok çocuk yeni bir yiyeceği masada 10-15 kez gördükten sonra denemeye karar verir. Yeni yiyeceği küçük porsiyonlar halinde sunun.

Çocukların mutfakta size yardım etmesine izin verin

Yemeklerin hazırlanmasına yardım eden çocuklar kendi pişirdikleri yemeği yemek isterler. Bezelye, fasulye gibi sebzeleri temizlemesine, marulları yıkamasına ya da kolay yemek hazırlama işlerine yardım etmesine izin verin.

İyi örnek olun

Çocuklar anne ve babalarının yaptıklarını taklit ederler. Siz sağlıklı yiyeceklerle beslenirseniz çocuğunuz da sizi görüp aynısını yapacaktır. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

Daha sağlıklı yemek yapmanın yolları

Yediğiniz yemeklerin pişirme yöntemleri, kullandığınız malzemeler de sağlığınızı olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Kızartma, kavurma gibi bol yağ kullanılarak yapılan yemekler birçok sağlık sorununa yol açar.

HuffingtonPost’ta yer alan habere göre, işte yemeklerinizi daha sağlıklı hale getirmenin 10 yolu:

Yeni pişirme yöntemleri araştırın

Sotelemek ya da kızartmak tek seçeneğiniz olmamalı. Brüksel lahanası, havuç ve hatta karnabaharı kebap yaparsanız yiyeceklere hoş bir tatlılık gelir. Bunların yanında buharda pişirme veya az suyla ağır ateşte pişirmek de hızlı ve sağlıklı bir seçenektir.

Rulo köfteyi domates salçasıyla deneyin

Akşam yemeğiniz için fırında rulo köfte yapıyorsanız köftenin içine yerleştirdiğiniz yumurta yerine üzerine gezdireceğiniz domates salçasıyla çok güzel bir lezzet yakalayabilirsiniz.

Yemeklerinize sarımsak ya da arpacık soğan ekleyin

Kavrulmuş sarımsak ya da arpacık soğan lezzetli yemeklerinize derin, doyurucu, neredeyse et aromasında bir tat ekleyecektir.

Fırında yaptığınız hamur işlerine bal kabağıyla deneyin

Kek ve kurabiyelerinizdeki yağı, yumurtayı azaltabilirsiniz. Tariflerinize püre edilmiş bal kabağı eklerseniz çok lezzetli olur. Ayrıca çikolata ve tarçın da bal kabağıyla birlikte iyi gider.

Daha fazla ve farklı baharatlar kullanın

Sıklıkla yemeklerimize lezzet katmak için tereyağı, süt, krema, yağ ve et ekleriz. Ancak yemeklerinize farklı baharatlar eklerseniz değişik tatlar alırsınız.

Hardal, balzamik ve bunların karışımını deneyin

Bunları etleri marine etmede kullanabilirsiniz ya da salata soslarının vazgeçilmezi haline getirebilirsiniz.

Kızartmak yerine fırında pişirin

Birçok tarifi kızartmak yerine fırında yapabilirsiniz. Patatesi, tavuğu kızartmak yerine fırında hem hafif hem de lezzetli bir şekilde pişirebilirsiniz.

Tuzu azaltın

Tariflerinizde yemeğe eklediğiniz tuzun yerine biber, baharat, limon suyu, sirke ya da hardal gibi alternatif çeşniler kullanabilirsiniz. Ayrıca yemeğinizin tadına baktıktan sonra tuz eklemelisiniz.

Lifi artırın

Sizi daha fazla tok tutmaya yardımcı olan lif oranını artırmak için pirincin, hamur işinin ve ekmeğin kahverengi olanlarını tercih edin. Beyaz un yerine tariflerinizde kepekli unla normal unu karıştırın. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

İşte sağlıklı beslenmeye giden yol haritası

İnsanların cinsiyet, yaş, boy uzunluğu ve fiziksel aktivite durumuna göre farklı enerji gereksinimleri var. Dengeli ve sağlıklı bir beslenme adına ne yediğiniz ve neler içtiğiniz hakkında yaptığınız seçimler önemlidir.

Sağlıklı beslenmenin birçok avantajı vardır. Kilo kaybetmenize veya kilonuzu korumanıza yardımcı olabilir. Aynı zamanda kolesterolünüzü düşürüp kronik hastalıkların ortaya çıkmasını önleyebilir.

İşte daha sağlıklı bir yaşama giden yolun haritası:

ETLERDE YÜKSEK YAĞLI SOSLARDAN KAÇININ

Az yağlı ve yağsız etleri tercih edin. Pişirme öncesi ilk işleminiz etin yüzeyindeki görülebilir yağları etten uzaklaştırmak olsun. Eti çeşnilendirmek için baharatları kullanın ve aşırı tuzdan veya tuzlu salçalardan uzak durun. Pişirme, fırın ve ızgara etlerin hazırlanması için en sağlıklı pişirme teknikleridir. Tereyağı, margarin yerine yapıştırmayan tencere/tava gibi ekipmanları; az yağ kullanmak için ise sprey şeklinde yağdanlık kullanın. Sığır eti, dana eti ve kuzu etinden oluşan kaliteli proteininizi yüksek yağlı soslar ve salçayla hazırlamayın.

TAVUK GÖĞSÜ YİYİN

Tavuk göğsü, düşük yağlı ve protein açısından zengin olduğundan iyi bir seçimdir. Yağlı oldukları için ördek ve kaz etini sık tercih etmeyiniz. Pişirmeden önce, kırmızı ette de önerdiğimiz gibi görünür yağlar mutlaka etin üzerinden temizlenmelidir. Kümes hayvanlarının etini tüketmek için en sağlıklı pişirme tekniği, fırın ve ızgaradır. Derisiz et (tavuk göğsü gibi) tavada sotelenmiş veya fırınlanmış olarak tüketilebilir.

BALIĞI HAŞLAYIN VEYA IZGARA YAPIN

Çoğu deniz ürünü, yüksek miktarda çoklu doymamış yağ içerir. Somon balığı ve soğuk-su alabalığı gibi bazı balıklarda Omega-3 yağ asitleri daha fazla bulunur. Haftada iki kez deniz ürünleri yemeye çalışın. Taze bir balık kokusuz, elastik olmalı ve canlı gözlere sahip olmalıdır. Taze balık mevsimi değilse, donmuş balıkları tercih edebilrsiniz. Balığı sağlıklı bir şekilde tüketmek için haşlayabilir, buharda pişirebilir fırınlayabilir veya ızgara tercih edebilirsiniz. Fırınlanacak balığın 180 derecenin altında pişirilmesi tavsiye edilir.

KAHVERENGİ PİRİNÇ TERCİHİNİZ OLSUN

Tam tahıl barındıran ürünler seçin. Örneğin, tam tahıl ekmekleri veya tam buğday unu. tam tahıllar, yağ bakımından zayıf ve lif bakımından yüksektir. Ayrıca, kompleks karbonhidratlar içerirler ve bu da tokluk hissi sağlar ve aşırı yemenizi önler. “Zenginleştirilmemiş” tahıl veya unlar içeren ürünlerden kaçının. Zenginleştirilmemiş tahıl ürünleri liften ve bazı vitamin-minerallerden fakirdir. Pastane ürünlerinden sıcak ve soğuk servis edilen tahıl ürünlerinin yağ oranı genellikle düşüktür; ancak bu ürünlerin hazırlık süresince içine dahil edilen krema, lezzetini arttırmak için ek yağ, ürünlerin yağ oranını arttırmaktadır.

Bunların yerine;

Kruvasan, rulo, bisküvi ve beyaz ekmek

– Donutlar, hamur işleri ve çörekler

– Kızarmış ekmek kızartması

– Şeker tahılları ve şekerli/ballı granola/müsli/gevrek

– Atıştırmalık kraker

– Patates veya mısır cipsi ve mısır patlamış mısır

– Beyaz makarna

– Beyaz pirinç

– Pirinç veya yüksek yağlı soslar içeren makarna karışımları

– Çok amaçlı beyaz un

Bunları deneyin;

– Tam tahıllı ekmek, çavdar ekmeği

– Küçük çok tahıllı simitler

– Tam tahıl, yulaf kepeği ve az yağlı, şeker ilavesiz granola

– Kepekli makarna, makarna görünümlü sebzeler

– Kahverengi pirinç

– Kepekli un

GEREKSİZ YAĞ İLAVE ETMEYİN

Meyve ve sebzelerin yağ oranı düşüktür. Bu grup diyetinize lezzet ve çeşitlilik sağlar. Ayrıca gerekli lif, vitaminler ve mineralleri de içerir. Sebze ve meyvelere gereksiz yağ ve şeker ilave etmemeye çalışın. Bu; margarin, tereyağı ve mayonezden kaçınmanız gerektiğini hatırlatmalıdır sizlere. Sebze ve meyvelerle yoğurdu, sütü, peyniri, sağlıklı gevrekleri hazırlayabilirsiniz.

Bunların yerine;

– Krem peynir veya tereyağı soslarıyla servis edilen kızarmış sebzeler

– Krem peynir veya şekerli soslar ile servis edilen meyveler

– Kızarmış patates ve patates cipsi

Bunları deneyin;

– Az miktarda zeytinyağı, tuz ve baharatlarla zenginleştirilmiş çiğ sebzeler veya buhar, haşlama ve fırın gibi sağlıklı yöntemlerle pişirilmiş sebzeler

– Şeker ilavesiz meyveli yoğurtlar

– Fırında patates

ET YERİNE BAKLAGİL

Et gibi kıymetli, bitkisel proteinden zengin kuru fasulye, bezelye ve mercimek gibi baklagilleri sofranızdan ihmal etmeyin. Baklagiller et gibi kolesterolü ve doymuş yağ içermezler, yapılarında bitkisel protein ve bol lif barındırırlar.

Bunların yerine;

– Fırınlanmış balık kroketleri, yağda konserve edilmiş balık ya da tereyağı ile hazırlanan ya da yüksek yağlı sos ile servis edilen deniz ürünleri

– Yağlı etler

– Dana kıyması

– Öğle atıştırmaları, örneğin kırmızı etli sandviçler

– Sosisli sandviçler

– Tütsülenmiş veya kurutulmuş etler

Bunları deneyin;

– Balıklar (taze, dondurulmuş veya konserve), ızgarada balık veya karides gibi az yağlı, kabuklu deniz ürünleri

– Yağsız sığır eti

– İnce bonfile, hindi pastırması

– Yağsız kıyma, çift çekilmiş dana kıyması

– Sağlıklı sandviçler, örneğin hindi, tavuk, balık gibi beyaz etle hazırlanmış sandviçler

YAĞSIZ YOĞURT

Kısmi vejetaryen veya katı vegan olanlar gibi soya, pirinç, badem sütü gibi yağsız sütleri veya az yağlı/yağsız inek sütü tercih edin. Tariflerinizde az yağlı veya yağsız peynirler deneyin. Salatalarınızda yüzde 1 yağ içeren süzme peynir kullanın. Dil peyniri, düşük yağlı, yüksek kalsiyumlu olması sebebi ile bir çerez seçeneği gibi kabul edilebilir. Yağsız yoğurt bir çok tarifte yerini alabilir. Bu ürünleri meyvelerle karıştırmayı deneyerek bir tatlı çeşidi hazırlayabilirsiniz. Yağsız dondurulmuş yoğurdun yağ oranı dondurmadan daha düşüktür unutmayın.

Bunların yerine;

– Tam veya yüzde 2 yağlı süt

– Süt tozu

– Ayran

– Tam yağlı yoğurt, manda yoğurdu

– Krem peynir

– Dondurma

Bunları deneyin;

– Soya, pirinç, badem veya ceviz sütü gibi yağsız süt (yüzde 1) veya yağsız inek sütü

– Yağsız süt tozu

– Az yağlı, yağsız yoğurt

– Porsiyon başına 3 gramdan daha az yağ içeren az yağlı peynir, örneğin köy peynir, dil peyniri, süzme peynir, az yağlı veya yağsız beyaz peynir…gibi

– Az yağ içeren yağsız krem peynir

– Az yağ içeren dondurulmuş yoğurt

SADECE SU YETER

Sağlık için sıvı tüketimi önemlidir. Ancak, şeker ilaveli içecekler çok miktarda şeker ve kalori içermektedir. Meyve suları, soda, spor ve enerji içecekleri, tatlandırılmış veya aromalı süt ve şekerli çay bu içeceklere örnektir. Bu içecekler yerine su veya şekersiz, kalorisiz içecekler tercih edin.

Bunlar yerine;

– Kurabiye

– Tereyağı ve margarin

– Mayonez

– Salata sosu

Bunları deneyin;

– İncir kurusu ve pekmez kurabiyesi

– Kuru meyveler

– Zeytin yağı, fındık yağı

– Yağsız mayonez

– Yağsız veya hafif salata sosu

– Yağ spreyi

Kategoriler
Yaşam

Ne yediğiniz değil, nerede yediğiniz de önemli!

Dağınık mutfakta bulunmak kalori alımınızı iki kat artırıyor. Artık ne yediğiniz değil nerede yemek yediğiniz de önemli.

Cornell Üniversitesi Gıda ve Marka Laboratuarı’nda görevli araştırmacılar, dağınık bir mutfakta ayakta birşeyler atıştıran katılımcıların düzenli bir mutfakta ayakta yiyenlere göre iki kat daha fazla yediklerini belirledi.

Araştırmacılar, birini beklermiş gibi mutfakta 10 dakika zaman geçiren 98 kadını incelediler. Katılımcıların yarısı gazete yığınları, kirli bulaşıklar ve çalan bir telefonun eşlik ettiği dağınık bir mutfakta ayakta dururken diğer yarısı ise düzenli bir mutfakta beklediler.

Her iki mutfakta kaselerde katılımcıların atıştırması için kraker, kurabiye ve havuç vardı. Karmaşık, dağınık mutfaktaki her kadın   temiz mutfaktaki kadınlara oranla iki kat kurabiye yedi ve fazladan 53 kalori aldı.

NEDEN BÖYLE OLUYOR?

Karmaşık, dağınık bir ortamda bulunmak ve kontrolü kaybetme hissinin beslenme için kötü bir durum olduğunu söyleyen psikoloji profesörü Lenny Vartanian, insanların her şeyin kontrollerinden çıktığını ve ne yapacaklarını bilmediklerini açıklıyor. Vartanian, aynı davranışın erkekler için de doğru olduğunu fakat bunun araştırmalarla kanıtlanması gerektiğini kaydetti.

Araştırmanın örnek boyutunun küçük olmasına rağmen bulguların hepimizin bildiği bir şeyi vurguladığını ifade etti: Stres sizin için kötüdür. Stres çoğunlukla insanların aşırı yemek yemesine neden oluyor. Çünkü stres hormonu olan kortizol iştahta artışı tetikleyebiliyor. Kilo alımının yanı sıra fazla stres kişinin kalp atışını artırıyor, başağrısı, irritabl bağırsak sendromu ve ülser gibi ağrılı hastalıklara neden oluyor.

Egzersiz, terapi, yeterli uyku gibi stresle mücadele etmenin birçok yolu var. Bu özel araştırma bir gerçeğin önemini vurguluyor: sakinleşmeyi bulmak için kolay ve hızlı şeyler var. Mutfağınızı toplamayı geciktirmeyin, egzersizin de strese iyi geldiğini hatırlayın. Ayrıca daha az dağınıklık mutfakta istenmeyen, dört ayaklı ziyaretçilerin görülme şansını da düşürüyor. (Vasfiye Özcanbaz)

Kategoriler
Yaşam

Tuz dostunuz mu yoksa düşmanınız mı?

Hayatın oluşumunda ve devamlılığında vazgeçilmez bir unsur olan tuz, doğru miktarlarda tüketilmediğinde, dostumuz olduğu kadar düşmanımız da… Vücudun su dengesini sağlamada başrole sahip olan tuz, aşırı miktarlarda tüketilirse başta kalp-damar hastalıkları ve hipertansiyon olmak üzere, pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bu noktada ailelere, yeni neslin tuz kullanım alışkanlığını henüz bebeklik döneminde sınırlandırmaları tavsiye ediliyor.

Birçok insan henüz tadına bile bakmadan önce yemeklerimize tuz dökmek gibi bir alışkanlığa sahip. İnsan yaşamı için hayati bir öneme sahip olmasına rağmen, pek çoğumuz tuzu sadece alışkanlıklarımızdan kurtulamadığımız için bu sıklıkta kullanıyoruz. Bu sebeple, tat alma duyumuzun oluşmasında hiç kuşkusuz oldukça önemli bir yere sahip olan tuz, uzun yıllardır tüm dünyada bir tartışma konusu haline geldi. İçin bulunduğumuz “14-20 Mart Dünya Tuza Dikkat Haftası” kapsamında tuzu hangi miktarda kullanmamız gerektiğine ilişkin pek çok soru gündemdeyken, Medical Park Göztepe Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Semiha Kaplan tuz kullanımı hakkında merak edilenleri anlattı:

TÜRKİYE’DE KİŞİ BAŞINA 18 GRAM TUZ TÜKETİLİYOR 

Mutfaklarımızda kullandığımız klasik sofra tuzunun, diğer adıysa “sodyum klorür”dür. Bunun yüzde 60’ını klor, yüzde 40’ını sodyum oluşturur. Yüzde 60’ı su olan vücudumuzun su dengesini tuz sağlar, ancak gerektiğinden fazla alınan her gram tuz dengeyi bozmak için yeterlidir. Günlük alınması gereken tuz miktarı ise 0.5 ilâ 5 gram düzeyindedir. Günlük alınan tuzun yaklaşık dörtte üçü işlenmiş gıdalardan sağlanırken, dörtte biri ise masada yemeğe eklenen tuz ile alınıyor. Vücudun gereksindiğinden daha fazla tüketilen tuz başta hipertansiyon ve damar sertliği olmak üzere, bunlara bağlı birçok kalp ve damar hastalıklarına neden oluyor. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de kişi başına tuz tüketiminin günlük 18 gram civarında olduğu görülüyor.

TUZ ALIŞKANLIĞI BEBEKLİKTE KAZANILIYOR

Tuzun hayatımıza olan etkisi çocukluk yaşlarına dayanmaktadır. Damak zevkimiz, çocukluk döneminde ailemizin damak zevki ile şekillenmektedir. Çocuklarımızı bebeklikten itibaren az tuzlu bir beslenme ile eğitirsek gelecekte tuzun neden olabileceği hipertansiyon ve kalp hastalıklarından korunmasında yardımcı olmuş oluruz. Bu konuda kesin bir süre vermek çok doğru olmasa da şu bir gerçek ki, kalp-damar hastalıkları ve hipertansiyon açısından var olan önemli risk faktörlerinden biri de aşırı tuz tüketimidir. Bu hastalıklar beraberinde böbrek hastalıklarını da getirmektedir. Diğer önemli hastalıklar ise mide kanseri gelişimi, böbrek taşı, kemik erimesi (osteoporoz) astım atakları ve beyin damar hastalıklarıdır.

TUZU AZALTMANIN 7 SIRRI

1- Taze sebze ve meyve tüketimini artırmalı, fast food tüketimini azaltmalı hatta mümkünse ortadan kaldırmalıyız.

2- Yemeklerimize tuzu aratmayacak taze baharatlar ile çeşitlendirebiliriz. Nane, kekik, maydanoz, dereotu, fesleğen gibi baharatlar bu ihtiyacı giderebilir.

3- Alışveriş yaparken aldığımız ürünlerin üzerlerindeki tuz oranlarına dikkat etmeliyiz.

4- Tuz oranı yüksek olan, turşu, ketçap, mayonez, zeytin, tuzlu peynir gibi gıdaların tüketimine dikkat etmeliyiz.

5- Patates, pancar, muz, kuru fasulye gibi potasyum yönünden yüksek gıdaların tüketimini artırabiliriz. (Bazı bireyler için fazla potasyum tüketimi zararlı olabilir. Özellikle böbrek rahatsızlığı veya daha başka sağlık sorunları olan kişiler tuz yerine geçen maddeleri kullanmadan önce doktora danışmalıdırlar)

6- Tuz oranı yüksek olan kavrulmuş kuruyemişleri değil taze olanları tüketmek daha sağlıklıdır.
7- En önemlisi de tuzu keserken birden bire değil azaltarak yapınız; yeme zevkiniz bozulursa tuzu kesmek ıstırap gibi olabilir.

İYOTLU TUZ MU? İYOTSUZ TUZ MU?

İyotlu tuz, iyot eklenmiş sofra tuzudur. İyot vücudun enerji harcama hızını etkileyen ve bir tiroit hormonu olan tiroksinin yapısında yer alır. Yeterli miktarda iyot alınmazsa, vücut yeterli tiroksini üretemez. Bunun sonucunda vücudunuzun enerjiyi harcama hızı azalır ve kilo artışı sorun olmaya başlayabilir. Guatr oluşumunda esas etken yetersiz iyot alımıdır. Ülkemiz için önemli bir sağlık sorunudur. Ülkemizde Ege, Karadeniz ve Akdeniz’in iç kısımları, Doğu ve İç Anadolu’da bazı yerlerin endemik guatr bölgesi olduğu bildirilmektedir. Basit guatr oluştuktan sonra iyotlu tuz kullanımının etkisi yoktur. İyotlu tuz, hastalığın oluşmasını ve gelişmesini önlemektedir. İyotlu tuzun 1 gramında yaklaşık 70 mikrogram iyot vardır. İyot yetersizliğinin yol açtığı bir diğer hastalık da Kretinizm’dir. Bu hastalık, gebeliği süresince yetersiz miktarda iyot alan annelerden doğan çocuklarda görülen bir hastalıktır. Zekâ geriliği, spastik motor bozukluğu, kas erimesi, işitme ve konuşma engeli, konuşma ve öğrenme güçlüğü gibi rahatsızlıklarla ilişkilidir.

TUZ YEMEK PİŞTİKTEN SONRA EKLENMELİ

İyot yetersizliği; dünyada önlenebilir zekâ geriliği ve beyin hasarının en temel nedenidir. Önemli bir halk sağlığı sorunudur. İyot yetersizliği sorununun önlenmesi; kolay ve ucuzdur. Pişirme sırasında iyot kaybı olur, bu nedenle tuz yemeklere pişirme sonrası eklenmelidir. Saklama sırasında oluşacak iyot kaybını önlemek için; iyotlu tuz, serin, kuru, ışıksız ortamda ve koyu renkli cam kaplarda saklanmalıdır.

Kategoriler
Yaşam

Uyumak için bunlardan uzak durun

Geceleri iyi uyumak istiyorsanız akşam et yemeyin, kahve içmeyin. Reader’s Digest dergisinde yayınlanan habere göre, vücudunuzun kendisini yenilemesi için kaliteli bir uyku gerekiyor. Kaliteli uyku için ise akşam saatlerinde yağlı yiyeceklerden, etten ve kahveden uzak durmalısınız.

İşte uyku ile beslenmeniz arasındaki 7 bağlantı:

Çok yemek

Çok fazla yemek ya da çok az yemek uykunuzu bölebilir. Yatmadan önce hafif bir atıştırmalık uykunuzu artırabilir. Ancak çok fazla yemek ise hazımsızlık yapar ve uykunuzu kaçırır.

Çay, kahve

Kafein uykunuzu bozabilir. Bazı insanlarda kafein içeren herhangi bir yiyecek ya da içecek uyku kalitesinin bozulmasına yol açar. Eğer siz de kafeine duyarlıysanız öğleden sonra ve akşamları kafein içeren yiyecek ve içeceklerden uzak durun.

Yağlı yiyecekler

Yağı kesin. Akşam yemeğinde yağlı bir et ya da yemek yerseniz, hazımsızlık çekebilir ve mide yanması sorunuyla karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle de uykunuz kaçabilir.

Gece yemekleri

Gece geç saatlerde yemek yemeyin. Reflüsü ya da mide yanması şikâyeti olanların gece geç saatlerde midenin boş kalmasını geciktiren ağır yemeklerden kaçınması gerekiyor. Dolu bir mideyle yatmak asitlerin ve mide sularının yemek borusuna doğru gelmesine yol açıyor. Bu da mide yanması oluşturup uykuyu bölüyor.

Sıvılar

Yatma saatine yakın sıvı tüketimi problemlere yol açıyor. Akşam yemeğinden sonra gece boyunca tuvalete kalkmamak için ihtiyacınızdan fazla içecekten uzak durun.

Uykunuzu getiren gıdalar

Süt ve bal uykunuzu destekler. Süt doğal uyku başlatıcı amino asit olan triptofan içeriyor. Triptofan ise beyinde doğal bir yatıştırıcı olan serotonin miktarını artırıyor. Bu nedenle yatmadan önce bir kaşık bal ile tatlandırdığınız sütünüzü içmeyi unutmayın. Karbonhidratlar da triptofanın beyne girişini kolaylaştırıyor. Örneğin, içinde hindi eti bulunan sandviç uykunuzu getiren triptofan ve karbonhidrat birleşimidir. Muzlu süt de size triptofanı serotonine çevirmeye yardım eden B6 vitamini sağlıyor.

7. Birçok şifalı bitkinin uykunuzu getirmede faydalı olduğu söyleniyor. En çok bilinenlerden biri de kediotudur. Bitkinin yatıştırıcı olarak kullanımını araştırmalar da destekliyor. Kediotunun kökündeki aktif içerikler merkezi sinir sistemini zayıflatıyor ve düz kas dokusunu gevşetiyor. Kediotu çay olarak ya da sıvı ilaç ve hap şeklinde alınabiliyor. Ancak, hamilelik ve emzirme döneminde kullanılmaması öneriliyor. Uyku problemleri için önerilen diğer bitkisel çaylar arasında papatya çayı, şerbetçiotu, oğulotu ve nane yer alıyor. Fakat bu bitkilerin işe yaradığını gösteren bilimsel kanıtlar çok değil. (Vasfiye Özcanbaz)